6 Kasım 2020 Cuma

Bitkilerin dervişi

Bugün dağa adaçayı toplamaya gideceğim. 

Yoldan tepeye çıkan bir patikanın kenarlarında, adaçayı çalılarının bulunduğu, eksildiğinde gittiğim bir yer biliyorum. Oraya gideceğim. 

Siyah çay içmeyen bir arkadaşım için yaptığım, siyah çaydan bıkınca ara sıra benim de içtiğim rooibos’lu karışımın içine katıyorum adaçayını. 

Rooibos, Güney Afrika’da yetişen bir bitkiden elde edilen kırmızımtırak, kafeinsiz bir çaydır. Çay değildir aslında ama çay gibi içildiği için çay dedim. 

Bizim buradaki dağlarda ve tepelerde yetişen adaçayının tadı ve kokusu Türkiye’de yetişenden çok daha keskindir. Bunu, burada yazların daha sıcak, yağmursuz mevsimin daha uzun olmasına bağlıyorum. 

Nisan’dan bu yana yağmur yağmadı. Altı yedi ay. Adaçayı toplamanın en iyi zamanı şimdidir. Kokusu ve tadı en keskin olan yapraklar, bitkinin en susuz ve sıcak baygını olduğu bu aylarda elde edilir. Bu kadar susuzluğa rağmen kurumuş bir adaçayına rastlamadım. Susuz nasıl dayanıyor bu kadar uzun zaman? 

Modern araştırmalardan bitkilerin birbirlerine yardım ettiklerini, sağlam ağaçların güçsüzleri kökleri vasıtasıyla beslediğini biliyoruz. Adaçayı ihtiyaç duyduğu suyu bu şekilde çevresindeki bitkilerin köklerinden alıyor olabilir mi? Olabilir. 

Yaprakları kışın toplamaktan kaçınmak gerekir; yağmurlu aylarda yapraklar çiğ ve sulu ve daha yeşildir ve koku o kadar keskin değildir. 

Adaçayı toplarken her bitkiden sadece birkaç dal kesmek, çoğunu çalının üstünde bırakmak gerekir ki yaşamaya devam edebilsin. 

Sadece birkaç dalı olan yeni bitkilere hiç dokunulmamalı. Ya kaktüsler, diye sorabilirsiniz, ya onların susuzluğu? Kaktüsler susuzluğun bitkisidir. Çöllerin ve neredeyse çöl olan yerlerin tamamen yeşillik ve çiçekten mahrum olmamaları için vardır. Onlar gövdelerinde, yapraklarında ve köklerinde suyu depolamak ve idareli kullanmak için muazzam karmaşık ağlara sahiptir. Bir babutsa (mısır inciri) yaprağı kesip kurutur ve kabuğunu soyarsanız gördüğünüz yapıya şaşabilirsiniz. 

Akdeniz havzasının yerlisi olan adaçayı antik çağlardan beri şifalı, kutsal bir bitki olarak kullanılıyor. Çağımızda yapılan bazı araştırmalar, adaçayının bilinci güçlendiren ve sinir dokusunun bozulmasını önleme yeteneği taşıyan etkin maddeler ihtiva ettiğinin ipuçlarını veriyor. Ama bu araştırmaların* sonuçları kesin değil. 

Biraz adaçayı topladıktan sonra yere, çam iğnelerinin halısına uzanıyorum ve etrafa kulak veriyorum. Yükseklerde uçan bir kartalın tok ötüşlerinden başka ses yok. Bana bir şey iyi geliyorsa adaçayından çok bu dinginliğin yatağında dinlenmektir diye düşünüyorum. 

Adaçayına karşı büyük bir sevgim ve saygım var. Sıcak ve susuzlukla boğuşmakla geçen çilekeş bir hayatları olduğunu düşünüyorum, bitkilerin dervişi onlar olmalı. Konuşabilseler Yunus Emre’nin (1238-?) veya Mevlana’nın (1207-1273) diliyle mi konuşacaklar, ayrılığın ve yoksunluğun acısından mı bahsedecekler? 

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5318325/

www.diyaloggazetesi.com ==> OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ
Diyalog Gazetesi

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR