26 Eylül 2020 Cumartesi

Hep aynı şeydir dönüp dolaşıp gelen

Uyandığımda oda güneşsizdi. Ya güneş daha doğmamıştı ya da hava kapalıydı. Uzanıp baktığım saat onu on geçeyi gösterdi. “Sen uyku şişkosusun, oğlum,” dedim kendi kendime, şımarık bir esnemeyle. “Uyku tiryakisi.” 

Pencereleri açtım. Geceleyin biraz yağmur yağmıştı. Rüzgâr dalları sallıyordu. Havada ıslak bitki kokusu vardı. Ağaçların arkasında yatan denizde kabarık olduğu zaman görülen beyaz çizgiler vardı. Dağın üzerinde bulutlar bir randevuya gecikmiş gibi doğuya koşuyordu. Belki gene yağacaktı. 

Kahvaltı ederken İstanbul’dan arkadaşım aradı. Dedi ki: “Beklenen korkunç hava geldi. Geceden beri müthiş yağıyor ve her an kara çevirebilir. Soğuk, çoook soğuk. Bırrrrr... Bugün evden çıkmayacağım.” 

Dedim ki: “Başını pencereden dışarı çıkarıp üfle, yağmur biraz da bizim tarafa gelsin.” 

Kahvaltımı bitirince çizmelerimi giydim ve arabaya atlayıp kaplumbağa sahiline yürüyüşe gittim. Güneş görünüp kayboluyor, ışık azalıp çoğalıyor. Güneş sadece dünyayı aydınlatmaz. Işık azalınca benim de içimde bir şey azalıyor. 

Kayaların üstünde, elinde kamış, kıpırtısız bir balıkçı duruyor. Bin sene önce burada olsaydım aynı manzarayı görebilirdim. İnsanın bu balıkçı gibi kıpırdamadan durması için ya avcı ya da av olması lazım. 

Hareketsiz durma uzmanı hayvanlardır. Onların hayatı hem av hem avcı olmakla geçer. İnsanlar için her iki durum da artık ender olduğu için onlar hep kıpır kıpır ve sinirli. 

Deniz kaplumbağalarının yazın yumurtalarını gömdükleri yerlerde düzgün çukurlar vardı. Yavrular yumurtalarından çoktan çıkıp denize koşmuşlardı. Kum zambakları tohum torbalarını açmaya, katran karası tohumlarını kumların üzerine dökmeye başlamıştı. 

Dalgalara dönüp çarmıha gerilmiş İsa gibi kollarımı açtım ve derin nefes aldım. Yüzüme minik su damlacıkları vurdu, gözlüklerim buğulandı. 

Deniz dağ gibi yekpare, sınırları belli değil, sürekli hareketli. Kıyısında durduğunuzda canlı bir varlığın yanındaymışsınız gibi hissedersiniz. 

Dalgalar dipten söktüğü kahverengi yosunları kıyıya yığıyordu. Taşıdıkları köpükleri ıslak kumların üzerine bırakıp geri çekiliyor, kabarcıklar, yeşil-mavi pırıltıyla kumun üzerinde köpürmeye devam ediyordu. 

Sert, canlandırıcı rüzgârı yüzümde hissederek, koyun ucuna doğru ilerledim. Kumların üzerinde, yan yana, köpek patilerinin ve çıplak ayakla yürümüş birinin ayak izleri vardı. 

Güzellik her zaman seni geri çağırır, çirkinlik hep iter. Güzelliğe alışmak, hatta ona karşı duyarsızlaşmak mümkündür ama çirkinliğe alışamazsınız. 

Sahil denizden gelen plastik pisliklerle doluydu. Kirletilmişliğine rağmen orada bulunmaktan dolayı coşkuluydum. 

Zamanın başlangıcından beri sesi hiç değişmemiş, bütün hayatın kaynağı olan denizin umurunda değildi pislik. Kıyısında dinozorlar, arkalarında kemik bile bırakmadan yok olan, şekil ve şemailini hayal etmek bile mümkün olmayan yaratıklar görmüştü. Karnında sayısız deniz yaratığı taşıyordu. 

İnsan da gelip geçecek, ilk saflığına ulaşan akarsularla beraber o da tertemizliğine yeniden kavuşacaktı. 

Rüzgâr gücünü artırdı. Beni sallıyor, geri itiyor, yüzüme kum savuruyordu. Uçup gitmemeleri için gözlüklerimi parmağımla burnuma bastırdım. 

Arabaya dönüp direksiyona geçtim ve karşıya baktım. Dalgalar daha da azmıştı. Deniz boştu. Karşıda, Torosların yönünde, bulutlar gökyüzüne çakılmış gibi duruyordu. Karnım acıkmıştı. 

Eve gitmeden önce bir kebapçıya uğramaya karar verdim. Garsonun gösterdiği küçük masaya oturdum. Mutfağa giden kapı açıktı. Bir adam, çömelmiş, bulaşık makinesinin alt bölmesindeki tabakları inceliyordu. Arkasında, elinde klipsli kâğıt altlığı bulunan gözlüklü bir kadın duruyor, ciddi bir ifadeyle bir şeyler yazıyordu. Hamileliğinin son günlerinde, çiçekli elbise giyen bir kadın onlara katıldı. Diz çökmüş adam, gülümseyerek ayağa kalkmak üzere yükselirken başını çevirip bir an kulağını hamile kadının karnına dayadı. Gülüştüler. 

Hep aynı şeydir dönüp dolaşıp gelen. Mezarlıktaki ölü de benim, doğmamış çocuk da. 

(4 Aralık 2012 tarihli notlarımdan)


www.diyaloggazetesi.com ==> OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ
Diyalog Gazetesi

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR