24 Eylül 2020 Perşembe

Dondurma ve hellimli

Köydeki bakkalda para ödemeye çalışırken iki çocuk yaklaştı ve yanımda sıraya girdi. Bir kız ve bir oğlan. Kız 5-6, oğlan 3-4 yaşlarında olmalı. Kızın bir elinde bir külah dondurma diğerinde bir banknot vardı. 

“Dondurma kaç para?” diye sordu külahı bakkala göstererek. 

 “Beş lira.” 

Banknotu gösterdi. 

“Bu ne kadar?” 

“On lira.” 

Kız, yüzünde biraz endişeli bir ifade, oğlanı elinden tutup dondurma buzluğuna gitti. Orada, dudakları kıpırdayarak, baş parmağını sıra ile diğer parmaklarına dokundurup saydı ve başını salladı. “Tamam,” dedi oğlana. 

Buzluğun kapağını açtı ve bir dondurma daha aldı. Her birinin elinde bir külah bakkalın tezgâhına yaklaştılar. Kız konuşmadan on liralık banknotu tezgâha bıraktı. Elini kardeşinin omzuna koydu. Dışarı çıktılar. Sağa sola bakarak karşıya geçtiler ve kaldırımdaki banklardan birine oturup külahın çevresindeki kâğıdı soymaya koyuldular. İkisinin de ayakları yere değmiyordu. 

Bakkala un almaya gitmiştim. Bir arkadaşım Selim’le bana hellimli kek yapmaya gelmişti. Evdeki un az gelmişti. “Kek unu alacaksın,” diye sıkı sıkı tembihlenerek yollanmıştım. 

Dönünce ona yardım ettim. Yumurtaları çırptım. Üzerine süt dökülünce onu da çırptım. Ardından bir tabak rendelenmiş hellim geldi, onu da. 

Ben karıştırırken arkadaşım süzgeçten geçirerek un döktü. Karışım iyice yoğunlaştı. Taze ve kuru nane kattıktan sonra hamuru siniye yayıp fırına koydu. Oturup beklemeye başladık. 

Çoktan beri istiyordu canım hellimliyi. Zaman geçti. Arkadaşım birkaç defa kontrol etti. “Bir türlü kızarmıyor,” dedi. 

Kalkıp bakınca turboyu açtığını ama ısıyı açmadığını gördüm. Epeyce güldük. Sonunda hellimli nar gibi kızardı. Siniyi ocaktan çıkarttım. Ortalığı nane, hellim ve yumurta kokusu kapladı. Biraz beklettikten sonra arkadaşım bana kocaman bir parça kesti. Sonra bir parça daha ve bir parça daha. Parçalar gittikçe küçülüyordu.

Ozanköy’de yaşamaya başlayıncaya kadar patatesli yumurta dışında hiç yemek yapmamıştım. Arkadaşlarımın eşlerinden tarif alarak yemek pişirmeye başladım. Her sorduğum yemek için kadınlar “Ooo, çok kolay,” diyorlardı ama bana hiç de kolay gelmiyordu. Özellikle pirinç pilavı. 

Lezzetli yemek yapmayı öğrenmek birkaç yılımı aldı. 

Menümde fazla yemek yok: Birkaç çorba, baklagiller ve tazeden yapılan musakkalar falan. Salata sadece başkası yaparsa yiyorum. Zeytinyağından başka yağ kullanmıyorum ve hiç et pişirmiyorum. 

Acayiptir. Yiyenler, özellikle benimle kalmaya geldiklerinde çocuklarım, yemeklerimi beğeniyorlar ama ben kendi pişirdiklerimi pek sevmiyorum. Sanki de içinde hep adını koyamadığım bir eksiklik var gibi geliyor bana. 

Yemek tek başına yaşamanın en tatsız tarafıdır. Bir kişi için yemek yapmak ve tek başına yemek ne kolay ne de o kadar zevklidir. Yemeklerimden tam zevk almamamın nedeni galiba bu. 

Gece, yatmak için yukarı çıkmadan önce küçük bir parça daha hellimli kestim. Aklıma dondurma alan çocuklar geldi. Parmakları ile sayıp elindeki paranın iki dondurmaya yettiğini anlayınca kızın yüzünde beliren rahatlamayı anımsadım. Ne güzel bir ikili idiler! Ve dondurmaları onları ne kadar mutlu etmişti!

www.diyaloggazetesi.com ==> OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ
Diyalog Gazetesi

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Yaşlılık “büyük sekssizleşme” mi?

    Zadie Smith, İngiltere’nin çok ünlü yeni romancılarından biridir. Batı’da onun gibi yazarların roman yazmak dışında para kazanmaları için başka kapılar vardır: Film senaryosu yazmak, paralı konuşmalar yapmak ve yazı başına binlerce dolar ödeyen mecralara deneme, röportaj vesaire kaleme alma... DEVAMI>>

  • Kıbrıslı Türk'ün yeşille imtihanı

    Ozanköy Bir gün arabamla geçerken baktım ki Çatalköy-Ozanköy arasındaki asfaltın kenarına kaldırım döşeniyor. Sağlı sollu, geniş geniş kaldırımlar. Denize giderken kullandığım, çevresinde birkaç ev bulunan bu yolda pek kimse yürümez. Neden buraya kaldırım yapılıyordu? Kaldırım yolu daraltıyordu... DEVAMI>>

  • Günaydın bay saksağan

    Her sabah mutfak kapısının önündeki ağaçlardan birine iki saksağan gelir. Gelişlerini ötüşlerinden haber alırım. Bu saatlerde Limon’un mamasını mutfak kapısının yanındaki sekinin üstündeki tabağa koyduğumu biliyorlar. Hiçbir zaman mamasını bitirmediğini de. Bazen dut ağacında, bazen limonda, ba... DEVAMI>>

  • İlk matbaa neden kapandı?

    İbrahim Müteferrika’nın On Sekizinci Yüzyıl’da  İstanbul’a getirdiği matbaayı yobazların ve işlerini kaybetmekten korkan hattatların baskısıyla kapattığını sanıyordum, ama gerçek bunlardan bile acı imiş. Müteferrika (1674-1745) herhangi bir tepki ile karşılaşmamış ve basımevini zorla k... DEVAMI>>

  • Ben kapıdan çıkarken bir kelebek

    Ozanköy Ben kapıdan çıkmaya hazırlanırken bir kelebek içeri giriyor. Kedi, basamakta paspas gibi yatıyor. Birkaç gündür önüne koyduğum kuru mamayı yemeyerek beni ıslak mama vermem için zorlamaya çalışıyor. İşte. Beni görünce “ıslak” miyavlaması yapıp ayağa kalktı ve sırtını kamburlaşt... DEVAMI>>

  • “Ne istiyor olabilir ölüler bizden?”

    Kısa bir süre önce hayata veda eden ekonomist ve yorumcu Güngör Uras ile üniversiteden sınıf arkadaşım olan eşi Nuran’la uzun, sanki de hiç bitmeyecek gibi bir dostluğumuz vardı. Son zamanlarda ben Kıbrıs’ta, o İstanbul’da yaşadığı için Güngör ile ara sıra e-mailleşir veya telefond... DEVAMI>>

  • Sokrates, neden ölümü seçti?

    Sokrates, Atinalılar tarafından zehir içerek ölüme mahkûm edilmişti, ama güçlü dostları bu kararı kabul etmedi. Onu hücresinde ziyaret ettiler ve bir kaçış planı hazırladıklarını söylediler. Bir gece Atina şehir devletinin elinin yetişmediği bir yere kaçırılacak, hayatının geri kalanını ... DEVAMI>>

.