27 Eylül 2016 Salı

Neden buradayız?

Neden?

Sonunda, kısa bir süre önce bitirdiğim yeni bir kitapta* bu sorunun cevabını buldum.

Başka bir yere gitmek için buradayız.

O başka yer nedir, nerededir?

Başka bir yere gitmek için buradayız, diye yazan yazar da bu konuda bir şey söylemiyor.

Başka bir yerden kastının, bir ucunda taş bulunan o toprak yatak olmadığı açık.

Ama neresi? Kitapta bu sorunun cevabı yok.

Başka bir yerden buraya geldik. Ve buradan başka bir yere gideceğiz. Neresi olduğunu bilmediğimiz bir yere.

Nereden geldiğimizi bilmediğimiz gibi nereye gideceğimizi de bilmiyoruz.

Bilemeyiz de.

Bilsek, burada kalmak kolay olmazdı.

Hayat çekilmez hale gelince, ki sık sık gelir, kalkıp gidiverirdik, nereye gideceğimizi bilsek.

Burası, başka bir yere gitmek amacıyla gelip içinde yaşadığımız bir yer.

Ama başka bir yer daha var.

Çağrılacağız ve oraya gideceğiz.

Bu çağrı her an gelebilir. Ama ne zaman geleceği belirsiz.

Bu fikir, başka bir yere gitmek için burada olduğumuz, başka bir yere gitmek için buraya gelmiş olmamız hoşuma gitti.

O kadar ki, birkaç gündür çalışma ve okuma odası görevini de gören mutfağımda otururken kendimi bir bekleme salonundaymışım gibi hissetmeye başladım.

Ve aklıma şu soru geldi.

Başka bir yere gitmek için burada isek, gideceğimiz diğer yerde de başka bir yere gitmek için mi olacağız?

Bunu belki de ilginç bulacaksınız.

Bu soruyu kendime sorduğum günlerde J. M. Coetzee’nin İsa’nın Okul Günleri adlı son romanını okuyordum**.

Kitapta, bu soruya Coetzee’nin cevabı vardı.

Coetzee o “başka” bir yeri “her şeyin unutulduğu ve affedildiği” bir yer olarak tahayyül ediyordu.

Başka insanlarla birlikte bir gemiye biniyorsunuz. Gemi okyanusta yol alırken bütün anılarınız uçup gidiyor ve yeni bir kişi oluyorsunuz.

Evvel” yok. Tarih yok oldu.

Gemi iskeleye yanaşıyor. Karaya çıkıyorsunuz. Yeni bir ‘burası’ ve ‘şimdi’nin içine giriyorsunuz. Size yeni bir isim ve kimlik veriyorlar. Kısa zamanda yeni isim ve kimliğinize alışıyorsunuz ve yeni bir hayata başlıyorsunuz.

Zaman yeniden başlıyor.”

Coetzee’nin hayal ettiği “başka” yer aslında başka falan değil. İçinde yaşadığımız dünyanın aynısı. İnsanlar bu dünyadakinden daha iyi veya kötü değil, dünya da. Ama sanki bu dünyadan daha da sıkıcı.

Eğer buradan sonra gideceğimiz yer Coetzee’nin dünyasıysa, ben kalıyorum.

*
Dışarıda arı kuşları ötüyor. Göçmen kuşlar arasında göçmeyen bir onlar kaldı. Kırlangıçlar çoktan gitti. Yazı geçirmek için adaya gelen kuşlar arasında uçuşları en zarif, sesleri en hoş olan kuşlar, arı kuşları. Renkleri de harika. Günde birkaç defa sürü halinde bahçeye uğruyorlar. Bazen elektrik tellerinin üzerine sıralanıyor, orada ötüyorlar. Elimdeki işi bırakıp onları dinliyorum.

Hayata fazla asılmamak lazım, diye düşünüyorum. Dünyayı fazla ciddiye almamak.

Ben de başka bir yere gitmek için burada olduğumuza inanıyorum. Ama o yer ne din kitaplarında anlatıldığı gibi olacak ne de romancıların tahayyül ettiği gibi.

Aklın alamayacağı kadar acayip olan bu kainatta aklın alamayacağı acayip başka bir yer olacak.


* GEOFF DYER White Sands (Beyaz Kumlar). Türkçesi yok.

**J. M. COETZEE The Schooldays of Jesus. Türkçesi yok.


2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • "Elveda Barbara seni seviyorum"

    Önce kulakları çınlamaya başladı. Bir süre sonra sesleri olduklarından daha yüksek tonlarda duymaya başladı. En ufak sesler dayanılmaz gürültüler hâline geliyordu. Kulak tıkacı kullanmaya başladı, ama derdine deva olmadı. Bu iki belirtinin bir arada ortaya çıkması ender görülen bir şeydi. Dokto... DEVAMI>>

  • Kaleburnu'na sahilden bir yolculuk

    Yalnız başına yaşamayı seven biri olduğum için eve kapanmak vız gelir diye düşünmüştüm ama sokağa çıkma yasağı açıklanır açıklanmaz sokağa çıkmak için yanıp tutuşmaya başladım. Ve göz açıp kapayıncaya kadar Kaleburnu’ndan hellim almayı yapılacak işler arasında baş sıraya çektim. Eskilerden ... DEVAMI>>

  • Lahanalarla uğraşırken

    Dünya batmakta olsa bile bahçemizle uğraşmaya devam edelim. "Bahçemde lahanalarımla uğraşırken öleyim," diyen Montaigne (1533-1592) gibi, bahçemizde lahanalarla, hatta bahçemiz olmasa da… Saksılar da bir bahçedir. Erikler çiçek açtı. Komşum, ağacın her bir dalına değişik bir erik türü aşıladığı için... DEVAMI>>

  • Kudüs yıldızı

    Ozanköy Bugün acelem yok. Başka günlerde de yoktu, ama bugün, hiç ama hiç yok. Duruyorum, duraklayan hayatın sessizliğinde, zaman yavaş bir nehir gibi bacaklarımın arasından akıp gidiyor. Haftada iki gün gelen bahçıvan uğruyor. Şöminenin küllerini alıyor, kazanı odunla, sepeti tutuşturucu ... DEVAMI>>

  • David’in müslisi ve benimki

    Epey zaman önce bir gün İngiliz bir arkadaşımdan telefon aldım. Beni köydeki bir lokantada kutlayacağı sekseninci doğum gününün akşam yemeğine davet ediyordu. "Tabii gelirim," dedim ve kendimi, son yıllarda ilk ve son defa, katılanlar arasında en genç kişi olduğum bir davette buldum. Konukların... DEVAMI>>

  • Botanik bir mektup

    OzanköyKaç sene geçti buraya son geldiğinden bu yana? On sene oldu mu? O zamanlar her nisan veya mayısta evimin bahçesi olan altı dönümlük tarlayı sürdürürdüm. Tarlanın bir ucundan diğer ucuna kadar muntazam bir biçimde uzanan pulluk çizgileri hoşuma giderdi, o kadar ki bozulmamaları için kenarların... DEVAMI>>

  • İki keklik, ben ve diğer hayvanlar

    Geçen gün arabamla bir yerlere giderken veya bir yerlerden gelirken yol kenarındaki yeşillikte atıştıran iki keklik gördüm. Çok şaşırdım. Camı indirip bağırdım: “Sizin nesliniz tükenmemiş miydi çocuklar?” Biri dönüp cevap verdi, son sürat çalıların arasında kaybolmadan: “Daha değil ama eli kulağın... DEVAMI>>

.