24 Eylül 2016 Cumartesi

Denizde bir çocuk gülüyor

Ozanköy


İlkbahar gürültüyle, sonbahar sessiz gelir.

Günler kısalır.

Tohumlar gerinir. Ağaçlar esner. Kuşlar göçer.

Omzumda havlu, başımda şapka, patikadan deniz kenarına inerken güneşin her gün bir öncekinden daha az yakıcı olduğunu hissediyorum.

Yaz sıcağı gitmek üzere toparlanmaya başladı.

Sonbahar geliyor.

Kumlar soğudu. Su serinledi.

Karpuz yeşili denize giriyorum ve başka bir insan oluyorum.

Cildimin bittiği yerde başlayan su rüzgar gibi, ne başı belli ne sonu.

Ayaklarım suya değer değmez başlıyor değişiklik. Sırt üstü kendimi suya atıyorum.

Kâh kusursuz mavi gökyüzüne, kâh dağlara bakarak, gözlerim kâh kapalı, kâh açık, kulaç atıyorum.

Dünyanın dertleri omuzlarımdan akıp gidiyor. Vücudumla beraber beynim de yıkanıyor. Gevşiyorum. Aklıma karada gelmeyen şeyler geliyor.

İçeri açılıyorum. Altımdaki su derinleşiyor ve serinleşiyor.

Kulaç atarken bir ara başımı kaldırınca bir turna sürüsünün mükemmel bir V halinde batıya doğru uçmakta olduğunu görüyorum.

Durup gözden kayboluncaya kadar izliyorum onları. Uzun bir çizgi oluyorlar, belirginliklerini yitiriyorlar. Başımı bir an çevirip aynı yere bakınca göremiyorum onları. Başkaları geliyor mu diye bakıyorum ama gök boş.

Bulutlara takılıyor gözlerim. Çeşit çeşit, şekil şekil. “Biz burada iyiyiz,” diye fısıldıyorlar. “Bize katılsana?”

“Geliyorum,” diyorum hiç düşünmeden.

Buharlaşıyorum, gökyüzüne yükseliyorum. “Hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin, hoş geldin,” diye bağırıyor buluttaki su zerrecikleri.

Gülümsüyorum. “Hoş bulduk, hoş bulduk, hoş bulduk.”

Ben bulut oluyorum, bulut ben oluyor.

Her şeyi alçaktan uçan tek pervaneli bir uçaktan izliyormuş gibi görüyorum. Altımızda kuşlar, onların altında da kara ve deniz.

İnsanların sesleri, duaları; ne çan ne ezan buraya ulaşıyor.

Orada hem dünyaya aitiz, hem değiliz.

Bir süre kurumak için çalıların üzerine serilen çamaşır gibi dağın tepesine uzanıyoruz.

Bir esinti bizi oradan kaldırıyor, yola çıkıyoruz. Koyu renkli bir bulutla birleşiyoruz. Elektrikleniyoruz. Gürlemeye başlıyoruz. Şimşek çakıyoruz. Yıldırım düşürüyoruz.

Pamuk toplar gibi, iki hidrojen bir oksijen toplayarak damla oluyorum ve “hoooooooooop,” diye bağırarak yere düşmeye başlıyorum.

Yanımdan başka damlalar geçiyor. Bana el sallıyorlar. “Gene buluşacağız, gene buluşacağız, gene buluşacağız, gene buluşacağız.”

“Evet, evet, evet, evet, evet, evet, evet,” diye bağırıyorum, gittikçe daha süratle düşerek.

Pat diye denize vuruyorum.

Su içinde su oluyorum.

Bütün içinde tek, tek içinde bütün.

*

Denizde bir çocuk gülüyor.

Bir, en çok bir buçuk yaşında olmalı.

Suda batmaması için kollarında kolluklar var.

Ama annesi, bikinili, kısa saçlı genç bir kadın, gene de, ne olur ne olmaz onu elinden tutuyor. Bazen oyun olsun diye onu biraz uzağa itince çocuğun gülmesi artıyor. Uzanıp tekrar yakınına çekiyor.

Çocuk –saçları kısa olduğu için oğlan olduğunu sanıyorum – ayakları suya değer değmez gülmeye başladı.

Çoktan beri bu kadar içten, çan gibi çalan, uzun uzun bir gülme duymadım.

Denizden zaman zaman çığlığa dönüşen kahkahalarla ifade edilebilecek bir zevk alıyor, gülüyor, gülüyor, gülüyor. Ellerini ayaklarını çırpıyor, kendi etrafında dönüyor, gülüyor.

Hem denizin ona verdiği zevkten dolayı gülüyordu hem de çok sevildiği için. Bir değil, iki denizin içinde.

Ancak çocuklar böyle güler. Gülüşleri upuzun ve engebesiz.

Çok küçük olduğu için büyüdüğünde bu mutlu anları hatırlamayacak. Ama bu mutluluk kaybolmayacak. İçinde bir yerlerde duracak ve sevinçlerinin, mutluklarının kaynaklarından biri olacak.

Denizin içinde kaynayan tatlı su kaynakları vardır. Görmezsiniz ama rast geldiğinizde cildinizde daha değişik bir temas olarak hissedersiniz. Onun gibi.

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Norveç’te on bin saati olan Türkler aranıyor

    OSLONorveç’te yaşayan azınlıklar içinde yüksek eğitim yapmaya en az meraklı olanlar Somalililer ve evet, tahmin ettiniz Türklermiş.Bir araştırmadan elde edilen bu bilgiyi Oslo’da yemek yediğim Türk kökenli bir politikacıdan öğrendim.Oysa Norveç okumak isteyenler için cennettir. Petrol ve doğalgaz ze... DEVAMI>>

  • Geceyi karargâhta geçiriyorum

    Artık geceleri sabaha kadar deliksiz uyuyamıyorum. Bazen uyuduktan bir saat sonra uyanıyorum. Bazen ezan sesiyle. Bazen saat üç civarında.Bir süre yeniden dalmaya çalışıyorum. Başaramazsam, ki çoğunlukla başaramıyorum, kitap okumak için ışığı açıyorum. Bunu mümkün olduğu kadar geciktirmeye çalışıyor... DEVAMI>>

  • Yağmur cezası

    OZANKÖYSabaha doğru yağmur sesiyle uyandım. Kuru kuyunun yanındaki dutun sararmaya başlayan yapraklarına yağmur taneleri düşüyordu. Burnuma ıslak toprak kokusu geldi ya da geldiğini hayal ettim.Fizan çölüne oğul yollamış asker annesinin hasretine benzer bir özlemle yağmur bekliyorum aylardır. Birkaç... DEVAMI>>

  • Üç Maymun, bir Türkiye

    Zifiri karanlıkta orman yolunda bir otomobil gidiyor ve yavaş yavaş korkunç şeyler olacağı içinize doğuyor.Bu otomobil karanlıkta ilerlemiyor da sanki karanlığın kursağından midesine iniyor, bir daha ondan haber alınmamacasına kaybolmak üzere.Uzaklaşıyor, ufalıyor, köşeyi dönüyor ve bilinmeyen bir u... DEVAMI>>

  • Konserdeki hayalet

    Birkaç gün önce bir akşam haberleri izlerken Selim ve Sara etrafımı sardı ve konuşmaya başladık. Şimdi hatırlayamadığım bir nedenle ölüm konusu açıldı.Bu konu bazen açılır. Belki yaşlı bir baba olduğum için. Selim doğduğunda neredeyse 50 yaşımdaydım. Sara ondan iki sene sonra dünyaya geldi. Bi... DEVAMI>>

  • Yatakta iki sivrisinek

    OZANKÖYYatağa girip yan yana, sırtüstü yatınca cibinlikteki yırtığı gördü. Dikdörtgen şeklinde, soyulan muz gibi geriye yatmış, kibrit kutusu büyüklüğünde bir yırtıktı. Sabahleyin cibinliği toplarken parmağım takılmış, ince tülü cıırt diye yırtmıştı. O, o saatte uçaktaydı.“Bu delik ne?”diye sordu.“E... DEVAMI>>

  • Epey yıllar önce Ankara’da

    Epey yıl önce Ankara’da haftalık Observer gazetesine çalışan İngiliz bir gazeteciyle tanıştım.Afganistan ve İran’ı dolaştıktan sonra Türkiye’yi gezmiş, başkente gelmişti. Ona Türkiye'yle ilgili izleniminin ne olduğunu sorduğumda bana hiç unutmadığım bir cevap verdi. “Türkiye, Doğu’dan geldiğinde Bat... DEVAMI>>

.