11 Eylül 2009 Cuma

Eskiden hastaydım, şimdi daha iyiyim

Rahmetli Bülent Ecevit beni ciddi bir hastalıktan kurtardı. Hastalığın adı yok. Onun için tarif ederek anlatmaya çalışacağım.

Bir gün ortaya yeni bir siyasetçi çıkar. İnsanlar ona inanır, kurtarıcı gibi görmeye başlar. Peşine düşer. Kusurlarına gözlerini kapar. Zaaflarını görmemeye veya görmezden gelmeye başlar.

Onun çözümlerinden başka bir çözüm olmadığına inanır. Dostlarına dost, düşmanlarına düşman olur.

Bunlardan biri olmak bir gazetecin kapabileceği en kötü hastalığı kapmak demektir.

Ben 1970’lerde kalabalıkların Karaoğlan’ı olan Ecevit’in büyüsüne kapılıp bu hastalığa duçar oldum. Onun Türkiye için bir kurtarıcı olacağına inandım. Yansızlıktan uzaklaştım.

Ecevit Türk politikacılarında az bulunan meziyetlere sahipti. Dürüsttü. Zarifti. Kültürlüydü. Çok iyi İngilizce biliyordu.

Ama kötü bir başbakan oldu ve kendisi dahil hiçbir şeyi değiştiremedi. Sinirli, fevri ve duygusaldı. Romantik ve hayalperestti. Ekonomiden anlamıyordu. Ortanın solunun davulunu çalıyordu ama ne ortayla, ne solla pek alakası vardı. Milliyetçi ve devletçiydi.

O aslında hiçbir zaman politikaya girmemeliydi.

İngiliz kumaşından spor ceket ve ütüsüz pantolon giyen, eski üniversitelerden birinde ders verip şiir yazan, bohem bir profesör olmalıydı. Kucağında kedisi, ince belli bardaklardan çay içen, kız öğrencilerin bayıldığı.

Ecevit aşkım bütün aşklar gibi hayal kırıklığıyla bitti. Hastalığı atlattım.

Şunları öğrendim: Kurtarıcı yoktur, fırsatçı vardır. Gazeteci hiçbir zaman bir politikacıya veya ideolojiye bağlanmamalı, yansızlıktan ayrılmamalıdır. Çünkü bir politikacıya veya ideolojiye bağlanan gazeteci, gazeteci olmaktan çıkar. İdeolog ve partizan olur. Körleşir ve sağırlaşır.

İşini doğru yapacak muhabir bir olayı veya kişiyi bütün yönleriyle görmelidir.

Ecevit’ten şunu da öğrendim. Gazeteci bir tek kişinin hizmetindedir: Her sabah elli kuruş veya neyse verip gazetesini alan kişinin. Ondan başka, ne vatana, ne millete, ne bir başbakan veya peygambere borcu yoktur.

Bu borcu ödemenin de tek yolu var: Doğruyu söylemek.

Benim o zamanlar olduğum gibi, amigolaşmış bir gazeteci doğruyu yazmak bir tarafa, çoğu zaman göremez bile.

Amigo, yandaşı olduğu adamın doğrusunu yazar.

O doğru da doğru görünebilir ama değildir. Çünkü siyasette doğru yoktur. Fırsat vardır. Gazetecilikte ise fırsat yoktur, doğru vardır.

Siyasetle dürüstlük ortak hiçbir paydası olmayan iki şeydir.

Gazetecilik ise dürüstlükle eşanlamlı değilse, gazetecilik değildir.

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Eylül

    Akşamüzeri batmakta olan güneşin bahçeye uzattığı gölgelerden anlıyorum mevsimin değişmekte olduğunu.   Güneş, iki gölge arasında upuzun yatıyor, uykuda, canlı bir yaratık gibi. Çok geçmeden gölgeler yorgan gibi üstünü örtecek, sonra hepsinin üzerine de karanlık serilecek.   Bir sessi... DEVAMI>>

  • Susma arkadaşı

    Köşe yazarı olmanın en güzel taraflarından biri (benim için, hiç olmazsa) tanımadığınız kişilerden aldığınız maillerdir. Kim olduğunu, nerede oturduğunu, ne iş yaptığını, kaç yaşında olduğunu, neye benzediğini, hatta cinsiyetini veya adını bile bilmediğiniz kişiler size yazar. Bazen birkaç cümle, b... DEVAMI>>

  • Bob Dylan: Zincirle gökyüzüne bağlı olmayan kuş

    Eğer kapı insan olsaydı Bob Dylan’ın sesiyle gıcırdardı. Ama, gıcırtı mıcırtı, Dylan eşsizdir. Pop şarkıcılarının en uzun nefeslisi, şarkı yazarlarının en üretkeni odur. Kimse onun kadar çok unutulmaz şarkı yazmadı. Beatles’lar bile. Yetmiş bir yaşında ama devamlı turnede. “Sonu Olmayan Turlar” d... DEVAMI>>

  • Bayramın son günü: İlk bakışta aşk

    Bazen insan ilk bakışta bir eve veya araziye de aşık olabilir. Olmalıdır da. Bu günlerde ev almak isteyen birkaç arkadaşıma verdiğim öğüt bu: Aşık olmazsan satın alma. İnsanın hayatının büyük bir bölümünü geçireceği yer, dönmek istediği, içinde bulunmaktan mutluluk duyduğu bir yer olmalı. Odaları, d... DEVAMI>>

  • İsimleri isimlendirmek

    Lale, sümbül, çiğdem gibi “soğanlı” çiçeklerin vatanı yazların uzun, sıcak ve yağmursuz olduğu yerlerdir. Soğan, hem tohumdur, hem bitkinin yaşamını sürdürmek için besin depoladığı ambar, hem de yazın içinde uyuduğu yer. Sonbaharda, toprak ıslanıp soğuyunca, günler kısalınca, soğan uyanır, kök ve y... DEVAMI>>

  • Sadaka ile yaşayan kadın

    Ozanköy Bayramın birinci günü Bach dinleyip börülce ayıklıyorum. Acı badem ve kurutulmuş gülle tatlandırılmış çay içiyorum. Bir kelebek bahçeye açılan kapının camlarında çırpınıp duruyor. Dışarısını görebildiğine göre neden dışarı çıkamadığını, neyin kedine mani olduğunu anlayamıyor. Kalkıp kapılar... DEVAMI>>

  • Küçük rol yoktur

    On yedi yaşındaki kızım Sara İngiltere’de tiyatro öğrenimi görüyor. Senede birkaç defa, okulda sunulmak üzere, bir piyes çalışıyorlar. Geçenlerde, yeni sahneye konacak bir müzikalde ona verilen rolü küçük bulduğu için öğretmenine şikâyete gittiğini anlattı. Öğretmeni onu dinlemiş ve “Küçük rol yok... DEVAMI>>

.