Pederşahi, otoriter, bireyciliği tercih etmeyen, dar gelirli, çok dinli ve çok ırklı, estetik duygusu gelişmemiş, talan ve ganimet kültürlü, gelir uçurumlu, yer yer feodal bir ulus olmamızın bir yansıması olmalı mutsuzluğumuz। Aristo, mutluluğu iyiliklerin en yücesi olarak addediyordu. “Yaşam, özgürlük ve mutluluk aramak” Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde “kimsenin elinden alınamayacak” insan hakları arasında sayıldı.Daha yakın zamanlarda ise dünyada gayrisafi milli mutluluğu gayrisafi milli hasıladan daha önemli sayan bir akım belirdi. Mutluluk sosyal politikaların bir amacı haline gelmeye başladı. Bizim kalyonumuz bu akımın kıyısına yeni yeni yaklaşıyor, maalesef. Mutluluk geleneğinden yola çıkmadık. Halkların mutluluğu, yedi yüzyıl buraları idare eden Osmanlı hanedanının yönetim felsefesinde önemli bir yer tutmuyordu. İnsan, toprak gibi, hanedana ait bir faktördü (ve toprak gibi) kendine ait, onu yöneticilere karşı koruyan haklara sahip değildi. Bu yavaş yavaş değişmekte ama yönetici/kul mantalitesi hâlâ çok güçlü. Yöneticinin Hazine’den dağarcığını doldurma özgürlüğü, anayasada yazılı olmasa bile, hâlâ özgürlüklerin en önemlilerinden biri.
Benden daha akıllı birinin tarifine göre, “Mutluluk ada değildir, tepedir.” Kolay ulaşılmaz demek istiyor belki.
Zirveye varmaları için ulusların gayret sarf etmeleri,tırmanmaları lazım. http://worlddatabaseofhappiness.eur.nl/hap_nat/nat_fp.php