15 Ekim 2020 Perşembe

Dokunduğu her şey daha çok oluyor

İstanbul’da fırtına alarmı verilmiş.Taşan yağmur suları, direk deviren rüzgârlar, dolu bekleniyormuş. 
 
“Belki bize de geliyor,” diyor arkadaşım. 
 
Başımı kaldırınca bulutsuz, içine süt katılmış gibi maviliği azalmış bir gök görüyorum. 
 
“Gelmez.” 
 
Oysa neredeyse Ekim’in ortasındayız. Sıcak var bulut yok. 
 
Karnım tok sırtım pek eve dönünce önce aldıklarımı mutfağa taşıyorum: Trodos suyu, Girit zeytinyağı, babutsa, hurma, zeytinyağlı dolma, köfte, portakal suyu, susam dahil kahvaltılık karışık tohumlar, şarap ve pumpernickel ekmeği. 
 
Hepsini yerleştirinceye kadar kan ter içinde kalıyorum. Islak gömleğimi çıkarıyorum, vantilatörün önüne yıkılıyorum. Bu sıcak sonunda hepimizi ortadan kaldıracak. 
 
Bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü’nü Louise Glück adlı Amerikalı şair almış. 
 
Adını daha önce duymamıştım. İnternette şiirlerini buluyorum. Bir tanesinin adı - 2004 tarihli - Ekim (1. Bölüm). Bizim adada yazılmadığı belli: 
 
Gene kış mı geldi, gene soğuk mu oldu,” diye başlıyor. 
 
Devamını okuyorum ama şairin ne demek istediğini anlamıyorum. İngilizce şiirleri anlamıyorum çoğunlukla, orada ortaya çıkıyor İngilizce bilmekle İngiliz veya Amerikalı olmamanın farkı. 
 
Dış İlişkiler ve Diploması yerine İngiliz Edebiyatı okumalıydım, ilk niyetim de oydu ama olmadı, gerçekleşmeyen birçok niyet gibi. 
 
Glück 77 yaşında imiş ve yeni şiir kitabı yaşlanmaya dair olacakmış. Yaşlanmayı “dökülmek” ve “başa çıkma yeteneğinin kaybı” olarak tarif etti bir gazeteciye, “güvendiğiniz fiziki zarafet, güç, zihinsel çeviklik gibi özelliklerin tehlikeye düşmesi veya tehdit altında olması” durumu. 
 
En iyisi yukarı çıkıp klimayı açayım ve uyuyayım. Uyanınca, hava serinlemişse yürüyüşe giderim. Serinlememişse bahçede incir toplarım. 
 
Küresel ısınma pokerde kartların karıştırılıp yeniden dağıtılması gibi. Bana nasıl bir kâğıt gelecek, sana nasıl, ona nasıl? Ne gelirse gelsin hiç kimsenin önüne bir önceki eller gelmeyecek. Herkese kötü kartlar gelecek. 
 
Şimdi bunları düşünme. Her şey geride kaldı, her şeyin geride kaldığını düşünecek bol zaman hariç. 
 
Gözlerim de bozuldu. Eskisi kadar çok kitap okuyamıyorum. Sayfaların üzerine bulutlar iniyor, İstanbul’a dolu yağdıran, taşıran, rüzgârla bir olup direkleri deviren bulutlar gibi. 
 
“Tanrı serveti eşit dağıtmaz, dertleri eşit dağıtır.” Başucumdaki deftere böyle yazmışım. Ben mi düşündüm bunu, yoksa düşünmüş olan birisinden mi kopyaladım? Hatırlamıyorum. 
 
Hatırlamamak. Bu da başka bir dert. Ya bunun yazarı? “Dokunduğu her şey daha çok oluyor.” Kimdi acaba bu kişi? Ben olmadığım kesin. Bankadaki paramdan başlayarak, dokunduğum herhangi bir şeyin daha çok olduğunu hatırlamıyorum. İyi de kimdi? Ben miyim onu tanıyan yoksa bir başkası mı onun hakkındaki bu gözlemi yapan?

www.diyaloggazetesi.com ==> OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ
Diyalog Gazetesi


2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Haftada altı gün

    Haftada altı gün bir klinikte çalışıyor. Günü işlek bir caddeye bakan, açılmayan pencereler arkasında geçiyor. İşten ara bulduğunda zemin katındaki kafeye iniyor, kaldırıma uzanan açık bölümde oturup kahve veya taze sıkılmış portakal suyu içiyor.Sigara dumanı, trafik ışıklarında durup geçen arabalar... DEVAMI>>

  • ‘İçimde 17 yaşında genç bir kız var’ dedi

    Oğlum iki haftalık sömestr tatilinin üç gününü deneyim kazanmak için İstanbul’da bir anaokulunda çalışarak geçirdi.“Nasıl geçti?” diye sordum, birlikte yemek yerken.“Beklediğimden ilginçti” dedi.Neyin ilginç olduğunu sordum.“Çocuklar” dedi. “Çocuklar çok orijinal” dedi. “Gerçek. Hiçbir sahtelikleri ... DEVAMI>>

  • Bir insanın ne kadar toprağa ihtiyacı var?

    Zengin bir tüccarın eşi olan abla köye, fakir bir çiftçi ile evli kız kardeşini ziyarete gelir.Şehir hayatının rahatlığını, çocuklarının giydiği zarif elbiseleri, yedikleri lezzetli yemekleri anlatır, övünür. Küçük kız kardeş içerler. “Hayatımı seninki ile değişmem” der. “Sıkıcı olabilir ama tasasız... DEVAMI>>

  • Metin Münire: İlerleme raporu

    OzanköyDizimin dibinden ayrılmayan okuyucularım geçen haziranda sahneye çıkan Metin Münire’yi hatırlayacaklardır.Metin Münire, Metin Münir’in sonra yalnız yaşamaya başlayan ve ev kadını olmanın ne kadar zor olduğunu keşfeden versiyonudur.Bir tür bahçe Metin Münir’i.Kendimi portakal gibi soydum ve al... DEVAMI>>

  • Tek burun deliği ile

    İki tane burun deliğimiz var. Ama nefes almak için bunlardan sadece birisini kullanıyoruz.Günün herhangi bir saatinde, burun deliklerimizden bir açık diğeri kapalı veya yarı kapalıdır.İnanmıyorsanız deneyin.Sağ elinizin başparmağı ile sağ burun deliğinizi kapatın ve sol burun deliğinizle nefes alın.... DEVAMI>>

  • Kanserli mememin adı Safiye

    Gazeteci Meral Tamer yılda bir defa meme kanseri için mamografi testi yaptırıyordu.Son gittiğinde, doktoru elle muayenede bir şey bulamadı. “Her şey normal görünüyor, bir yıl sonra görüşürüz” diyerek onu mamografiye gönderdi.Mamografi bir çeşit röntgendir. Normal röntgene kıyasla biraz daha farklı e... DEVAMI>>

  • Kim uyuuur kim uyumaz?

    Daha sonra başımı karnının üzerine koydum ve parmaklarını saçlarımın içine soktu.“Sana küçükken hikâye anlatırlar mıydı?” diye sordu.Çocukluğum o kadar arkada kaldı ki oraya dönüp yeşil kapıyı aralamam için dağlar ve dereler aşmam, ormanlar geçmem, yatak çarşaflarının haftada bir değiştiği otel odal... DEVAMI>>

.