24 Haziran 2017 Cumartesi

Gece geç vakitte mesaj atan kadına mektup

Dün gece açtığınız konu ile ilgili olarak size düşüncelerimi söylemek ve bir şiir göndermek istiyorum.

İnsan ikidir: Vücut ve ruh. Vücut yaşlanır, harap olur, çöker. Ruh yaşlanmaz. Olgunlaşır. Ve hep genç kalır.

Kendi deneyimimden söylüyorum bunu.

Herkes için aynı mı, bilmiyorum ama böyle olduğunu sanıyorum. Çoğunlukla.

Biraz yakından tanıdığım bütün yaşlı kadınların içinde genç kadınlar olduğunu gördüm.

Yetmişinde yatağa atlamaya hazır kadınlar biliyorum. Kül olduğunu sandığınız yerde gizli korlar var. Ve bunu gösterememenin hüznü.

Yetmişlik erkeklerin, eski sınıf arkadaşlarıyla buluştuklarında eski günlere dönmeleri, el şakaları yapmaları, kolay gülmeleri, içlerindeki genç insanın dışarı çıkacak ortam bulmasındandır.

Yaşlılık empoze edilmiş bir roldür. Toplum, özellikle gençler, yaş almış kişilerden yaşlı davranmalarını bekler. Hatta talep eder. Yaşlılar da çoğu zaman bu rolü kabul eder.

Ben bu oyuna hiçbir zaman katılmayacağım.

İçimde bir genç var demeyeceğim. İçimde bir çocuk var diyeceğim.

Her yaş, kendine ait bir dünyadır.

İnsan yaşlandıkça gençliğe ait şeyleri, gençliğe bırakarak yaşamalı – saçlarım ağardıysa ağardı, yüzüm buruştuysa buruştu, gözlerim yakını görmüyorsa görmüyor, libidom eskisi kadar güçlü değilse değildir, diyebilmeli. Ama yaşlılığı kucaklamamalı. Yaşlılığı kucaklamak kadar insanı yaşlandıran, hatta öldüren, şey yoktur.

Vücut köhnerken ruh genç kalır, çünkü ruh yaşlanırsa vücut yaşayamaz.

Bu size saçma gelebilir ama 73 yaşında kendimi 23 yaşında olduğumdan genç hissediyorum. O zaman hamdım, şimdi o kadar değil, belki ondandır.

Bir arkadaşım, anneannesinin “Yaşım 94 ama içimdeki 17 yaşındaki ben, ruhum hiç değişmedi,” dediğini söylerdi.

İçlerindeki çocuğu öldürmüş insanlar melanet doludur. O çocukla beraber sahip oldukları iyilik, yumuşaklık, merhamet ve mizah anlayışını da öldürdüler çünkü. Böylelerini gördünüz mü yüzlerinden anlarsınız.

Ve Yehuda Amichai’nin en sevdiğim ve daha önce de birkaç kere alıntıladığım şiiri*. Son iki bölümünü bir yazımda kullanmak için çevirmiştim. Kısmen konumuzla - ruhla gövdenin ikiliği ile - ilgili.

Çünkü, (İnsanın)
Ruhu görmüş geçirmiştir,
Ruhu çok profesyoneldir.
Vücuduysa ebediyen amatör kalır. Kendi zevkleri ve acılarıyla kör,
Dener ama tutturamaz, sersemler, hiçbir şey öğrenmez,

Sonbaharda incirlerin öldüğü gibi ölecek,
Buruş buruş, kendiyle dolu ve tatlı,,
Yapraklar toprakta kurur,
Çıplak dallar, her şey için zamanın bulunduğu yeri işaret ederken.



*İngilizce bilenler için orijinali İbranice olan şiirin İngilizce çevirisi:

A Man Doesn't Have Time In His Life

A man doesn't have time in his life
to have time for everything.
He doesn't have seasons enough to have
a season for every purpose. Ecclesiastes
Was wrong about that.

A man needs to love and to hate at the same moment,
to laugh and cry with the same eyes,,
with the same hands to throw stones and to gather them,
to make love in war and war in love.
And to hate and forgive and remember and forget,
to arrange and confuse, to eat and to digest
what history
takes years and years to do.

A man doesn't have time.
When he loses he seeks, when he finds
he forgets, when he forgets he loves, when he loves
he begins to forget.

And his soul is seasoned, his soul
is very professional.
Only his body remains forever
an amateur. It tries and it misses,
gets muddled, doesn't learn a thing,
drunk and blind in its pleasures
and its pains.

He will die as figs die in autumn,
Shriveled and full of himself and sweet,
the leaves growing dry on the ground,
the bare branches pointing to the place
where there's time for everything.

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Kaleburnu'na sahilden bir yolculuk

    Yalnız başına yaşamayı seven biri olduğum için eve kapanmak vız gelir diye düşünmüştüm ama sokağa çıkma yasağı açıklanır açıklanmaz sokağa çıkmak için yanıp tutuşmaya başladım. Ve göz açıp kapayıncaya kadar Kaleburnu’ndan hellim almayı yapılacak işler arasında baş sıraya çektim. Eskilerden ... DEVAMI>>

  • Lahanalarla uğraşırken

    Dünya batmakta olsa bile bahçemizle uğraşmaya devam edelim. "Bahçemde lahanalarımla uğraşırken öleyim," diyen Montaigne (1533-1592) gibi, bahçemizde lahanalarla, hatta bahçemiz olmasa da… Saksılar da bir bahçedir. Erikler çiçek açtı. Komşum, ağacın her bir dalına değişik bir erik türü aşıladığı için... DEVAMI>>

  • Kudüs yıldızı

    Ozanköy Bugün acelem yok. Başka günlerde de yoktu, ama bugün, hiç ama hiç yok. Duruyorum, duraklayan hayatın sessizliğinde, zaman yavaş bir nehir gibi bacaklarımın arasından akıp gidiyor. Haftada iki gün gelen bahçıvan uğruyor. Şöminenin küllerini alıyor, kazanı odunla, sepeti tutuşturucu ... DEVAMI>>

  • David’in müslisi ve benimki

    Epey zaman önce bir gün İngiliz bir arkadaşımdan telefon aldım. Beni köydeki bir lokantada kutlayacağı sekseninci doğum gününün akşam yemeğine davet ediyordu. "Tabii gelirim," dedim ve kendimi, son yıllarda ilk ve son defa, katılanlar arasında en genç kişi olduğum bir davette buldum. Konukların... DEVAMI>>

  • Botanik bir mektup

    OzanköyKaç sene geçti buraya son geldiğinden bu yana? On sene oldu mu? O zamanlar her nisan veya mayısta evimin bahçesi olan altı dönümlük tarlayı sürdürürdüm. Tarlanın bir ucundan diğer ucuna kadar muntazam bir biçimde uzanan pulluk çizgileri hoşuma giderdi, o kadar ki bozulmamaları için kenarların... DEVAMI>>

  • İki keklik, ben ve diğer hayvanlar

    Geçen gün arabamla bir yerlere giderken veya bir yerlerden gelirken yol kenarındaki yeşillikte atıştıran iki keklik gördüm. Çok şaşırdım. Camı indirip bağırdım: “Sizin nesliniz tükenmemiş miydi çocuklar?” Biri dönüp cevap verdi, son sürat çalıların arasında kaybolmadan: “Daha değil ama eli kulağın... DEVAMI>>

  • Yağmurda kısa bir yolculuk

    Arayabilirsin ama bulamazsın. Bulursan aradığın değildir. Bakabilirsin ama göremezsin. Görürsen baktığın değildir. Satın alabilirsin ama sahip olamazsın. Kazanabilirsin ama zafer değildir. Nereden geldin, niye buradasın, nereye gideceksin, bilemezsin. Sorabilirsin ama cevap alamazsın. * * * Sak... DEVAMI>>

.