2 Temmuz 2016 Cumartesi

Miss Atomic Bomb

Ozanköy

Sana verebileceğim tek haber verecek haberim olmadığıdır, Bayan Dünya Güzeli.

Mor tişörtümü giyiyorum, mutfakta oturuyorum, Miss Atomic Bomb’u dinliyorum, dondurulmuş taze portakal suyu yiyorum, sivri sinekler tarafından ısırılıyorum, Rahşe’nin işini bitirip gitmesini, beni temiz evle baş başa bırakmasını ve yukarı çıkıp yeni yapılan yatakta uyumayı bekliyorum.

Bu sabah güneş 5:34’te doğdu ve beni uyandırdı. Altıda kalktım.

Mayomu giydim, havlumu aldım. Arabayı denize sürdüm. 

Upuzun kumsalda bir şemsiye altında oturan üç kişiden başka kimse yoktu. Pantolonunun paçaları kıvrılmış bir adam, mayolu bir kadın ve on yaşlarında bir kız çocuğu. Şemsiyenin küçük gölgesine sığışmak için vücutlarını acayip şekillere sokmuşlardı.

Deniz kaplumbağaları geceleyin gelip kumlara yumurtalarını gömmüşler, güneş doğmadan çok önce denize geri dönmüşlerdi. Ayak izleri kumda duruyordu.

Deniz geceyi kendini yıkamakla geçirmişti, tertemiz ve ışıltılıydı. Kokusu geldi burnuma. 

Daldım içine ve sırt üstü ara vermeden 150 kulaç atıncaya kadar (sayıyorum) yüzdüm.

Gökyüzünün mavisi güneşte ipte unutulmuş çamaşır gibi solmuş, beyazlaşmıştı.

Tanımadığım, karnı beyaz, kanatları siyah bir kuş bana doğru uçtu, beni görünce bir kavis çizip başladığı yere döndü, sonra denize açıldı. 

Serinledim. Enerjim arttı. Keyiflendim. Aklımdan tatsız şeyler geçmedi.

Birkaç gün önce buraya  Güney’de yaşayan Arianna’yı getirmiştim. İlk defa bu kumsala geliyordu.

Yolda, sessizleşti. “Eski Kıbrıs gibi” dedi.

Suya girince yüzünde bir gülümseme belirdi.

Sordum. “Neden denizi bu kadar seviyoruz?”

Cevap verdi. “Annemizin karnında olduğumuz günleri hatırlattığı için.”

Yeryüzünün yüzde 70’i denizdir. Bu kadar su nereden geldi?

Eve dönünce araştırdım. Kimse bilmiyor.

Dört buçuk milyar yıl kadar önce dünya meydana gelirken su da meydana gelmiş olamaz çünkü yeryüzü su barındırmayacak kadar sıcaktı.

O zaman dışarıdan gelmiştir diyor bilim adamları.

Ama nereden ve nasıl? Yaygın kanaat suyun uzaydan, dünya ile çarpışan su yüklü asteroidler tarafından taşındığı yönündedir.

Denizin nasıl oluştuğunu daha önce merak etmediğime şaşırıyorum. Ben ki kendimi merak şampiyonu sanıyordum.

Şemsiye altında oturanlar eşyalarını toplayıp kumsaldan park yerine giden patikaya yöneliyorlar.

Oradan, deniz kenarında uzun süre kalmak niyetiyle gelenlerin yanlarına aldığı bir sürü eşya taşıyan bir aile iniyor.

Denizle ilgili bir muamma daha var.

Tuzluluk okyanusların değişik yerlerinde küçük farklılıklar göstermekle beraber yüzde 3.5 civarındadır ve bu oran  milyonlarca yıldır değişmedi.

Yeryüzü, içinde döndüğümüz kainat, bilinmeyenlerle dolu. Bildiğimizi sandığımız birçok şey, teori veya hipotez. Kainatın bir patlama ile meydana gelmiş olması, örneğin.

Kainat sonsuz mu yoksa sınırları mı var, varsa nerede başlayıp nerede bitiyor, bilinmiyor.

Sonsuz olan şey başlangıcı ve sonu olmayandır. Başlangıcı yoksa nasıl patlama ile meydana gelmiş olabilir?

Acaba aklımız,  sorularla dolu olduğu için mi mutsuz, tatminsiz?

Hayır, bu doğru değil. Aklı sorularla dolu olmayanlar da mutsuz ve tatminsiz.

En iyisi denizin keyfini çıkartmak. Gözlerini kapatmak. Kapalı göz kapaklarının arkasından güneşi kırmızı görmek. Kendini suya bırakıp kıpırdamamak ve suyun seni yüzeyde tutmasına izin vermek. Suyun kokusunu almak. Sesini dinlemek.

Bunlardan başka bir şey aramamak.

Dünya’yı bilinenleri ve bilinmeyenleriyle kucaklamak.

                                              *
Sende ne var ne yok,  Bayan Dünya Güzeli?

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Yalı

    Çiseleyen yağmurda sahilde yürüyorum. Benden ve martılardan başka canlı yok burada bugün. Yoldan ara sıra şırıltılarla otobüsler, minibüsler, arabalar geçiyor. Yüzleri Karadeniz'e dönük oturan martılar ben yaklaşınca teker teker kalkıp Boğaz'ın koridorunda uçanların arasına karışıyorlar. Durup bi... DEVAMI>>

  • Mucize

    Filmden sonra sinemanın yakınlarındaki bir lokantaya gittik. Paltolarımızı garsonun yanımıza çektiği sandalyenin üzerine koyup cam kenarında iki kişilik bir masaya oturduk.Gündüz olsaydı ağaçları ve Üsküdar damlarının üzerinden, uzakta Marmara'yı görebilecektik. Ama sırtını karanlığa dayamış olan ca... DEVAMI>>

  • Çeyiz

    OZANKÖY Keklikler çığlıklarla havalanınca aklıma o gün geldi. Üç veya dört yaşında olmalıydım. Babamla beraber, Yağmuralan'da, evimizin arkasında bunun gibi bir çam ormanında, buna benzer bir toprak yolda yürüyorduk. Yerde yatan bir keklik gördük. Koşup kekliğe dokundum. Yumuşak tüylerinin altında v... DEVAMI>>

  • Walter'in dersi

    Beş sene öncesine kadar yaz tatillerimi Avusturya'da, sakin bir vadide, pansiyona dönüştürülmüş bir çiftlik evinde geçirirdim. Vadi, üzerinde semiz ineklerin otladığı yüksek, yeşil tepelerle çevriliydi. Ortasından iri çakıl taşlarının üzerinden köpürerek akan temiz sulu bir ırmak geçerdi. Ev, ırma... DEVAMI>>

  • Denge

    İri bir karga korudaki parke yolda bir ekmek parçası gagalıyor. Gagasını kaldırıp kazma gibi ekmeğe indiriyor, ağzına aldığı sokumları yutmak için başını kaldırıyor. Ekmeği gagalamaya devam etmeden önce, başını sağa sola çevirerek ortalığı kontrol ediyor. Ona yukarıdan bakan otuza yakın güvercin va... DEVAMI>>

  • Hayalet yıldızların ışığında

    OZANKÖY Her gün sabahleyin uyanmak tekrarlanan bir mucizedir. Fark etmeden içinde yaşadığımız mucizelerin belki en az farkına varılmış veya en fazla yok sayılmış olanı. Uyku her gece insanı tutsak alır ve, gözleri bağlı bir rehine gibi, bilinmeyen, keşfi mümkün olmayan bir diyara götürür. Oradan hiç... DEVAMI>>

  • Helen Hanım'ın kuyusu

    OZANKÖY Bahçıvan hortumla ağaçları suluyor. Ocak ayında. Görülmüş şey değil. "Bu sene hiç yağmur yok" dedi yanına yaklaşınca. "Geçen sene gene biraz vardı." Yere diz çöküp parmaklarıyla toprağın derisini kaldırdı ve çiyin ıslattığı zeminin altındaki kuru toprağı gösterdi. Başıyla bahçenin yola baka... DEVAMI>>

.