1 Eylül 2012 Cumartesi

Susma arkadaşı

Köşe yazarı olmanın en güzel taraflarından biri (benim için, hiç olmazsa) tanımadığınız kişilerden aldığınız maillerdir. Kim olduğunu, nerede oturduğunu, ne iş yaptığını, kaç yaşında olduğunu, neye benzediğini, hatta cinsiyetini veya adını bile bilmediğiniz kişiler size yazar. Bazen birkaç cümle, bazen uzun. Bazen bir sürprizle* birlikte.
Mesajlar bazen gününüze bir ışık topu gibi düşerler, bazen bir havan topu gibi. Bazen birkaç mektupluk, bazen yıllar süren yeni bir gökyüzü arkadaşınız olur.
 
En iyi arkadaşlarımdan biri beş yıldan beri mailleştiğim profesör bir kadındır. Onu sadece bir defa, birkaç saatliğine gördüm. En sık mailleştiğim kişidir. Eminim arkadaşlığımız hayat boyu sürecek.

Geçenlerde aldığım bir mektupta bir kadın, “Sizin ruhunuz duymasa da siz benim susma arkadaşımsınız” diye yazdı.
 
Daha önce duymadığım ‘susma arkadaşı” tanımlaması ilgimi çekti. Ne demek istediğini sordum.
 
Şöyle cevapladı:
“Susma arkadaşı, kendinizi konuşmak zorunda hissetmediğiniz, konuşmadan ve bundan da rahatsız olmadan saatlerce vakit geçirebileceğiniz kişi. Birlikte, ama yalnız, bir anlamda. Birinin hemen yanınızda var olduğunu bilmek, hiçbir şey beklememek ve hiçbir konuda zorunluluk hissetmemek. (Böyle)... bir arkadaşım vardı. Hemcinsim. Bir araya geldiğimizde hiç konuşma ihtiyacı hissetmeden saatlerce zaman geçirebiliyorduk. Birimiz kitap okurken diğerimiz aylak aylak pencereden dışarıyı seyredebiliyordu. Birimiz televizyon izlerken diğerimiz başka bir şeyle uğraşabiliyor ve bundan da rahatsızlık duymuyorduk. Çok uzun yıllara dayanan arkadaşlığımız da yoktu. Konuşmak istense konuşacak tonla konu da bulunabilirdi.”

Susma arkadaşı olduklarında bekar ve 28-29 yaşında imişler. Sonra evlenmişler, ayrı kentlerde yaşamaya başlamışlar ve susma arkadaşlıkları sona ermiş. Hâlâ bir araya geliyorlarmış ama artık buluştuklarında birbirlerine söyleyecek çok şey biriktiği için susmuyorlarmış.
 
“Konuşmayacak bir arkadaşı özlüyor muyum? Evet hem de çok özlüyorum. Özetle böyle. Öğleden sonraları çalışırken, sizden bağımsız bir hışırtı duyarsanız şaşırmayın, ben de oralarda bir yerde kitap okuyorumdur, sessizce.”
 
Susma arkadaşlığı, ‘söz gümüşse sukut altındır’ın bir türü olmalı. Sadece özel, derin, arkadaşlıklar buna izin verir sanıyorum. Bunun özlenmesini anlıyorum.
Ama hayatının büyük bir bölümü zaten suskunluk içinde geçiren biri olarak benim özlediğim susarak değil konuşarak birarada olmalardır.
 
Bir kelimenin doğru kullanıp kullanılmadığını sormak. Bir olayı tartışmak. Yeni çıkan bir filmi veya kitabı haber vermek. Tatil planları yapmak. Ne yemek pişirileceğini, hangi koya veya dağ yoluna gideceğini tartışmak. İltifat etmek.
 
Eş, yoldaş veya arkadaş olma durumunun kalitesini (ve ömrünü) belirleyen en önemli şeylerden biri konuşmadır. Konuşma biter, beraberlik biter. Yerini ‘susma arkadaşlığı’ almazsa, tabii.
*(http://www.guardian.co.uk/music/musicblog/video/2012/aug/29/bob-dylan-duquesne-whistle)

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • ZEN VE NAR SOYMA SANATI

    Çocuklar yukarıda uyuyor, ben aşağıda, bahçede, onlara nar soyuyorum. Nara bayılıyorlar. Çocukken alıştırdım. Nar mevsiminde, onlar okulda iken narları soyar, taneleri iki ayrı tabağa koyar, her tabağın içine bir kaşık sokar, yan yana mutfak masasının üzerine dizerdim. Gözüme birinde diğerinden ... DEVAMI>>

  • ÇIĞLIK

    Bir itirafta bulunabilir miyim? Bazen içimden çığlık atmak geliyor. Bu sabah mesela… Bakıma götürmek için arabamı almaya geleceklerdi. Bir gün önce, aradıklarında, köy camiinin önüne geldikten sonra telefon etmelerini, eve nasıl geleceklerini tarif edeceğimi söylemiştim. Sabah ona doğru telefonum ç... DEVAMI>>

  • GECENİN BİR SAATİNDE

    Gecenin bir saatinde uyanıyorum ve uyuyamıyorum. Yağmur yağıyor. Uzakta, dağın arkasında, belki Mesarya ovasında, belki daha uzakta, gök gürlüyor. Işığı yakıp saate bakıyorum. Beş on beş. Işığı kapatıp bir süre daha uyumaya çalışıyorum. Nafile. Uğraşmaktan vazgeçip aşağıya iniyorum, mutfak m... DEVAMI>>

  • DARÜŞŞAFAKA DURAĞI

    İstanbul   Darüşşafaka durağında buluşacaktık. Beni alacak, Belgrad Ormanı'nda yürüyüşe, sonra deniz kenarındaki bir lokantaya götürecekti. Metroyu ilk defa kullanıyordum. Zamanı iyi ayarlayamadım. Buluşma saatinden yarım saat önce geldim. Gök gri idi ve ara sıra ince bir yağmur çiseli... DEVAMI>>

  • İYİ, DAHA İYİ, ÇOK DAHA İYİ

    Ozanköy Saçlarımı kestirdikten sonra arabayı 'Ya Beleş'e sürdüm. Çocukluğumda, sokak satıcıları, mallarının bedava denecek kadar ucuz olduğunu "Ya belleşşş!" diye bağırarak ilan ederlerdi. Yol kenarındaki bu üstü açık, salaş ama hayli müşterisi olan manav adını bu eski sokak çığırışından alıyo... DEVAMI>>

  • BİR ÜLKEDE BİR KİŞİ BİR BİR SAYDI *

    Bir duvar var, yıkılmıyor. Bir şarkı var, duyulmuyor. Bir mesaj var, ulaşmıyor. Bir dağ var, aşılmıyor. Bir sevgi var, paylaşılmıyor. Bir cennet var, gidilmiyor. Bir dua var, edilmiyor. Bir rüya var, gerçekleşmiyor. Bir giysi var, çıkarılmıyor. Bir kılıç var, kınlanmıyor. Bir ya... DEVAMI>>

  • Akıllılar kuşku içinde, aptallar emin olursa

    Dünya kifayetsiz muhterislerle doludur ve bunlar her yerde hak etmedikleri konumlardadırlar.Meclis’te, bakanlar kurulunda, bürokraside, askerde, büyük şirketlerde, küçük şirketlerde, üniversitelerde, okul sıralarında... Hayatın her yolunda karşınıza çıkarlar.Her yer “Buraya nasıl gelmiş,” diye ş... DEVAMI>>

.