14 Ocak 2012 Cumartesi

RÜZGÂR

Ozanköy
Rüzgâr esiyor. Ağaçları eğiyor. Dalları kırıyor. Yaprakları uçuruyor. Kamışları dalgalandırıyor. Ekinleri yatırıp kaldırıyor. Tohumları uçuruyor. Otları kurutuyor. Turunçları düşürüyor. Bulutları dağıtıyor.
Her ağaçtan ayrı bir ses çıkarıyor.
Rüzgâr esiyor ve bir tek onun sesi duyuluyor bir de limonun çevresinde kaynaşan serçelerin. Rüzgârın çizgilerinde birer nota.
Rüzgâr esiyor ve her şeye dokunuyor.
Rüzgâr esiyor ve bahçe de sanki onunla beraber esiyor. Serin havayı içime çekerken hem uykudayım hem uyanık, hem buradayım hem değil. Bir başka boyutun eşiğindeyim, kapısı burada, çok yakında, eminim, ama nerede, bulamıyorum.

Rüzgâr esiyor. Ağaçtaki son mandalinaları toplarken, rüzgar bir akvaryum, ben içinde bir balığım.
Başparmağımın tırnağı ile kabuğunu kaldırıp mandalinayı soyuyorum. İkiye ayırıyorum. Tombul dilimlerden birini ağzıma atıyorum, dişlerimi üzerine indiriyorum, suyu ağzıma akıyor. Ceplerimi mandalina ve portakal dolduruyorum. Portakallar göründüklerinden daha ağır, süt dolu memeler gibi.
Rüzgâr esiyor ve hiç bir şey ona karşı koymuyor. Ağaçlar, çiçekler, otlar, nereye itiyorsa oraya eğiliyor, sonra eski durumuna dönüyor, tekrar itilinceye kadar.
Bir kitapta, bitkilerin, muhtemelen, kendilerini havadan ayrı hissetmediklerini okumuştum. Bitki onu çevreleyen havayı varlığının devamı sanıyor olabiliri, yani. Ya da havanın devamı olduğunu. Bütünün parçaları yok, devamı var. Yaprakları vasıtasıyla emip enerjiye çevirdiği ışınları yollayan güneş ile ayrı değil, onun devamı.
Nereden gelip nereye gidiyor?
Eğer öyle ise bitkiler kendilerini bütün kainatın bir parçası hissetmeli. Hava, yani atmosfer dediğimiz şey, yeryüzü ile sonsuzluk arasındaki boşluğun bir parçasından başka bir şey değil.
Atmosfer ile uzay boşluğu arasında hudut yok. Atmosfer ve onun katmanları olan Troposfer, Stratosfer, Mezosfer, Termosfer ve Ekzosfer sadece insanların sözlüğünde var. Kainatta ne isim var, ne hudut.
Yeryüzünde, her şeyi parçalarına ayırma, isimlendirme ve başka şeylerden ayrı görme huyu sadece insanda var.
O kendini de parçalarına ayırır, o parçalara isim verir ve başka şeylerden ayrı görür. Bilgisi de cehaleti de bundan kaynaklanır.
Rüzgâr esiyor. Dilsiz, açıklamasız, nereden gelip nereye gittiği belirsiz, ömrü yok, yaşı yok, yoldaşı yok.

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • İsa hiç güldü mü?

    İsa’nın hiç gülmediği söylenir. Bu doğru olabilir mi? Neden hiç gülmedi acaba?Belki ona yüklenen görev çok ağır olduğu için. Belki Tanrı’ya o kadar yakın olmak mizaha yer bırakamayacak kadar ciddi bir şeydi.Ne zaman ve nasıl öleceğini bilmek idam mahkûmu olmaya benzer. O da, herhangi bir suç iş... DEVAMI>>

  • Dünya dükkân, hayat alışveriş kuyruğu

    OzanköyÇağlayı işten attılar. Birkaç gün önce öğrendim. Kullandığım bir üründe sorun çıktığında ona telefon ederdim. Geçen gün aradığımda “Ben artık orada çalışmıyorum ama birisini arayacağım, sorununuzu halledecek” dedi.Yeni anne olmuştu. O nedenle ayrıldı sandım. Ama hayır. Ayrılmamış. Çıkarmış... DEVAMI>>

  • Can sıkıntısı

    Ozanköy Canım sıkılıyor, aslında. Hayatımdaki en baskın gerçek bu, bu günlerde. Yazı yazıp kitap okumak dışında bir şey yaptığım yok. Bir de yürümek.Kendime ne öğütlemeliyim? Ne yapmalıyım? Nereye gitmeliyim? Kimlerle olmalıyım? Hayatımı değiştirmeli miyim? Bunları düşünüp duruyorum.Bugün yağmur ya... DEVAMI>>

  • Gene mi geldin?

    LondraBirlikte uyandık. Çekili panjurdan içeri sızan zayıf ışık, alçak, kurşuni bulutların şehrin üzerine çadır kurduğunu haber veriyordu.Konuşmadan, gerinip yayılarak yatakta istediğimiz kadar kalma özgürlüğünün tadını çıkardık.“Burada hiç kuş sesi yok” dedi.Gözlüklerime uzandım. Saçma ama, nede... DEVAMI>>

  • Kolay olacak

    On yıl kadar önce idi. Kalp krizi geçirmiş, evde dinleniyordum. Bir gün bir arkadaşım aradı.“Ablam reiki biliyor. İstersen seni ona götüreyim. İyi gelebilir” dedi.Birkaç gün sonra, birlikte, ablasının Sarıyer’de babası ile birlikte yaşadığı eve gittik. Boğaz’a tepeden bakan iki katlı ev çardağı, çiç... DEVAMI>>

  • Orman vasfını kaybetmiş toprak nasıl gene orman olur?

    Suni gübrenin babası, John Bennet Lawes adlı bir İngilizdir. Asında Lawes için suni gübrenin amcası demek belki daha doğru olur. Çünkü bazı maddeleri toprağa katmanın verimi artırdığını ilk Justus von Leibig isimli bir Alman keşfetti. Ama Leibig ne buluşunun patentini aldı ne de ticari olarak geli... DEVAMI>>

  • Rüyaların imal edildiği yer

    “Pencereden bakınca baraj kapaklarını açmış olduklarını gördüm” diye anlattı. “Önümden nehir gibi su akıyordu. Suyun kenarından aslanlar, filler, gergedanlar, maymunlar, ceylanlar, zürafalar geçiyordu. Kedi hayvanları görünce heyecanlandı. Kucağımdan ağaca atladı ve kayboldu. Akan su pencerenin perv... DEVAMI>>

.