2 Kasım 2008 Pazar

Üç Maymun, bir Türkiye

Zifiri karanlıkta orman yolunda bir otomobil gidiyor ve yavaş yavaş korkunç şeyler olacağı içinize doğuyor.

Bu otomobil karanlıkta ilerlemiyor da sanki karanlığın kursağından midesine iniyor, bir daha ondan haber alınmamacasına kaybolmak üzere.

Uzaklaşıyor, ufalıyor, köşeyi dönüyor ve bilinmeyen bir uygarlığa ait, misyonu uğursuz bir uzay gemisi gibi kayboluyor. Kâinatın ve hayatın geldiği ve gideceği yer olan karanlıktan başka bir şey yok şimdi perdede.

Nuri Bilge Ceylan’a Cannes’da En İyi Yönetmen ödülü getiren Üç Maymun filmi bu karanlıkla başlıyor ve bitiyor.

Filmi geçen hafta sonu gördüm. Ve başıma balyozla vurulmuş gibi oldum. Gücü beni ürpertti. Amansız katılığının altındaki insanlık ve yumuşaklık gözlerimi yaşarttı.

Üç Maymun, ustalığının zirvesinde bir rejisörün başyapıtı. Film olarak bu güne kadar yapılmış -sadece Türkiye’de değil dünyada- en güzel filmlerden biri. Ceylan, kendine has bir sinema dili geliştirdi - her kelimesi jilet gibi keskin, gülle kadar ağır bir dil, süssüz, tavizsiz, yalın ve ürkütücü. Bu dili kullanarak dünya çapında bir rejisör olduğunu kanıtladı ve Üç Maymun’la Türk sinemasının bayrağını müthiş yüksek bir yere dikti. O kadar yüksek ki, buraya kendisinin bile bir daha tırmanması kolay değil.

Hiçbir sanat dalında sinemada olduğu kadar dünya standartlarını yakalamış değiliz. Bunda Ceylan’ın rolü herkesinkinden büyük.

Bu film beni çok etkiledi, çünkü yıllardır rakamlarla anlatmak istediğim şeyleri resimlerle ve benim hiçbir zaman anlatamayacağım kadar mükemmel bir biçimde anlatıyor. Hırsız ve duyarsız bir rejim tarafından mutsuzluğa, yoksulluğa, şiddete ve ümitsizliğe itilenlerin öyküsünü.

Üç Maymun’da beş kişi var. Görmeyen, duymayan, konuşmayan beş kişi. Daha doğrusu Türkiye’nin görmemeye, duymamaya, konuşmamaya mahkûm ettiği milyonlar arasından seçilmiş, sıradan beş insan. Onları sokakta görseniz başınızı çevirip bakmazsınız. Kimisi kurban, kimisi kurban eden gibi görünüyor ama, aslında, hepsi kurban. Hepsi Türkiye’nin çeşmelerinden payına düşen acıyı içiyor. Ve aslında hiçbiri sıradan değil, çünkü sıradan insan yok. Herkes özel.

Beş kişi dedim, ama aslında bu filmde altı kişi var. Bir uzay yaratığına benzeyen -hepimiz aslında uzay yaratıkları değil miyiz?- Bir küçük çocuk. O diğerlerinin aradığı ama bulmadığı ve bulamayacağı şeyleri temsil ediyor. Sevgiyi ve yumuşaklığı. Bir tek o kucağa alınıyor, o sevgiyle kolunu omza atabiliyor, sadece onun içeri girmesi için kapıya ihtiyaç yok.

Ceylan, Cannes’da “Ödülü, tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum” demişti.

Yalnız, güzel ve korkunç deseydi belki daha doğru olacaktı.


2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Zen ve ben, siz ve o, o ve diğerleri

    Size bir sual soracağım" dedi Kral Milinda, Saygıdeğer Nagasena'ya. "Cevaplandırabilir misiniz?" "Lütfen sualinizi sorun" dedi Saygıdeğer Nagasena. "Sordum ya" dedi Kral Milinda. "Cevaplandırdım ya" dedi Saygıdeğer Nagasena. "Cavabınız neydi?" dedi Kral Milinda. "Sorunuz neydi?" dedi Saygıdeğer Naga... DEVAMI>>

  • Dünyanın en eski mesleğinin ekonomisi

    Dünyadaki en eski meslek fahişeliktir derler. Doğru olabilir, çünkü fahişelik insan toplumundaki ilk arz-talep dengesizliğinin ürünüdür. - Faizin para arz ve talebindeki dengesizliğin ürünü olması gibi.İnsanlığın ilk çağlarında, bolluk ve bereket hüküm sürdüğü dönemlerde bile erkeklerin her zaman ye... DEVAMI>>

  • Hadi gene sıyırdın Metin Münir

    Yaşlanmanın en cici taraflarından biri varlığından haberdar olmadığınız hastalıkların sizi bir sevgili gibi bağrına basma isteğinin ihmal edilmiş kredi kartı faizi gibi artmasıdır. Ne kastettiğimi şöyle anlatayım. Farzedin ki Pearl Habour adlı asude tropikal bir limansınız. Bir gün Amerikan donanmas... DEVAMI>>

  • Bir de kuşa sormalı

    OZANKÖYEğer ağacı budarken onunla konuştuğumu görüp beni salak sanıyorsanız haberiniz olsun: ağaçlarla konuştuğum için beni salak sananlarla konuşmaktansa ağaçlarla konuşmayı tercih ederim.Serin ve bulutlu. Havada bahar kokusu var. Bahçe bir ot ve kır çiçeği ummanı olmuş. Hardal çiçekleri neredeyse ... DEVAMI>>

  • Brezilya dizisi, Türkiye dizisi

    Birkaç yıl önce bir şirketin davetlisi olarak Rio'dayken beni Globo televizyonuna götürdüler. Globo, Brezilya'daki en büyük medya grubunun televizyon koludur. Ana haber bültenini okuyan yakışıklı spiker, şirketi anlatırken Globo'nun yayımladığı "Brezilya" dizileriyle ilgili bilgi verdi. Globo yö... DEVAMI>>

  • Psıtt! Başbakan'ın Servetini Gerrrçekten Bilmek İstiyor musunuz?

    Türkiye'de önemli bir mevkiye gelen bazı politikacıların rüşvet aldığı açık bir sırdır. Buna karşılık rüşvet aldığı için mahkûm olan kaç politikacı biliyorsunuz? Rüşvetçi eğer olağanüstü salak değilse aldığı parayı kendi banka hesabına yatırmaz. Kendi memleketinde tutmaz. Kendi adına gayrimenkul alm... DEVAMI>>

  • Uyan, seni öpmek istiyorum, ben öleceğim

    Fabrikayı dolaşmayı bitirdikten sonra beni yemeğe götürdüler. Manikürlü çimenlerin ve bakımlı ağaçların arasından geçip fabrikanın parayla yemek yenen lokantasına gittik. Yemeklerimizi ısmarladık. Yemeğe başladık.Yemekler bir fabrika lokantasından beklenmeyecek kadar lezizdi. "Sizi ağırlayacağı... DEVAMI>>

.