13 Temmuz 2008 Pazar

Duvar

KARLOFÇA

Yaz sıcağında ustalar Karlofça’nın Barış Kilisesi’ni restore ediyorlar. Kapıları ve pencereleri söktüler, sıvayı döküp ağarmış kiremitleri ortaya çıkardılar. Kaldırılan yuvarlak, ahşap damın yerine yenisi inşa ediliyor.

Ocak 1699’da, şimdi üzerinde Barış Kilisesi’nin bulunduğu bu tepede Osmanlı İmparatorluğu, sonunun başlangıcını ilan eden bir dizi antlaşma imzaladı.

Osmanlılar, Viyana’yı ilk fetih denemesini onbeşinci yüzyılda Fatih Sultan Mehmet zamanında, sonuncusunu onyedinci yüzyılda yaptılar. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1683’te Viyana’yı kuşattı. Osmanlılar Ansiklopedisi’ne göre, Merzifonlu “haddinden fazla mağrur ve şöhret düşkünü” idi. Kanuni döneminde bile erişilemeyen bir mertebeye erişmek, Osmanlı hâkimiyetini Avrupa’nın ortalarına kadar yaymak istiyordu. Onaltı yıl süren savaş bozgunla sonuçlandı. Merzifonlu kellesini kaybetti.

Osmanlı, Avusturya, Polonya ve Venedik elçileri 1698 kışında Belgrad’ın 57 kilometre doğusundaki Karlofça’da toplantılar.

Osmanlılar ilk defa düşmanlarının eşitlik talebini kabul etti. Dört kapılı, yuvarlak ahşap bir evcik yapıldı. Ortasına yuvarlak bir masa kondu. Diplomatik toplantıların yuvarlak masa etrafında yapılması geleneği böyle başladı.

Türkler doğu, Avusturyalılar batı, Venedikliler güney, Polonyalılar kuzey kapısından içeri girdiler. Müzakereler 72 gün sürdü. Birçok eyalet savaşı kazanan ülkelere terk edildi.

Fransisken rahipleri on yıl sonra ahşap evin bulunduğu yere bir şapel inşa ettirdi. Bugün restore edilen bina 1880’den kalma. Elçilerin etrafında oturdukları masaya benzetmek için bina yuvarlak şekilde inşa edildi ve dört yönüne dört kapı açıldı. Doğu kapısı tamamlandıktan sonra, Türklerin geri dönmesine karşı sembolik bir korunma olarak, tuğlayla örüldü.

Kilise bahçesinin etrafındaki tel duvarın dışından içeri bakıyorum. Şimdi evler tarafından çevrelenen bu tepeciğin 310 sene önce nasıl bir yer olduğunu tahayyül etmeye çalışıyorum.

Karlofça bugün olduğu gibi o zaman da küçük bir kasabaydı. 1521’de Osmanlılar tarafından zaptedilmişti. 170 yıl Türklerin elinde kalmasına rağmen nüfusunun hemen hemen tamamı hep Sırp oldu. Kasaba, vergilerinin büyük bir bölümünü şarap olarak ödüyordu.

“Gir gir” diye işaret etti, binaya merakla baktığımı gören ustalardan biri.

Sıcaktan kavrulmuş çimenlerin üzerinden yuvarlak binaya yaklaştım. İnşaat artıklarının üzerinde karpuz kabukları vardı.

Sıvaları alınmış binanın içinde molozdan başka bir şey yok. Doğu kapısını kapatan tuğlalar sökülmüştü. Ama diğer yöne bakan kapılar açıkken bu kapı beyaz kontrplakla kapanmıştı.

Acaba yeniden örülecek mi? Yoksa açık mı bırakacaklar, nasıl olsa artık Türklerin geri dönmesi imkânsız diye?

Sanırım gene dönecekler. Avrupa, Osmanlı’yı ne unuttu ne affetti.


Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunun başladığı yer. Karlofça antlaşmalarının imzalandığı tepede yapılan Barış Kilisesi’nin doğu kapısı Türklerin geri dönmesine karşı sembolik bir korunma olarak tuğlayla örülmüştü.


2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • 2011’in son iyimserlik ödülü

    Yılın son günü, gazeteci Yavuz Baydar, yıl içinde zaman zaman yazılarını maillediği dostlarına bir yeni yıl mesajı yolladı. Listede ben de vardım.Mesaj bir gazeteciden değil de işleri iyi gitmeyen bir Eski Ahit peygamberinden geliyordu sanki.“Berbat bir yıldı, ama yıkılmadık, ayaktayız” diye okudum.... DEVAMI>>

  • İsa hiç güldü mü?

    İsa’nın hiç gülmediği söylenir. Bu doğru olabilir mi? Neden hiç gülmedi acaba?Belki ona yüklenen görev çok ağır olduğu için. Belki Tanrı’ya o kadar yakın olmak mizaha yer bırakamayacak kadar ciddi bir şeydi.Ne zaman ve nasıl öleceğini bilmek idam mahkûmu olmaya benzer. O da, herhangi bir suç iş... DEVAMI>>

  • Dünya dükkân, hayat alışveriş kuyruğu

    OzanköyÇağlayı işten attılar. Birkaç gün önce öğrendim. Kullandığım bir üründe sorun çıktığında ona telefon ederdim. Geçen gün aradığımda “Ben artık orada çalışmıyorum ama birisini arayacağım, sorununuzu halledecek” dedi.Yeni anne olmuştu. O nedenle ayrıldı sandım. Ama hayır. Ayrılmamış. Çıkarmış... DEVAMI>>

  • Can sıkıntısı

    Ozanköy Canım sıkılıyor, aslında. Hayatımdaki en baskın gerçek bu, bu günlerde. Yazı yazıp kitap okumak dışında bir şey yaptığım yok. Bir de yürümek.Kendime ne öğütlemeliyim? Ne yapmalıyım? Nereye gitmeliyim? Kimlerle olmalıyım? Hayatımı değiştirmeli miyim? Bunları düşünüp duruyorum.Bugün yağmur ya... DEVAMI>>

  • Gene mi geldin?

    LondraBirlikte uyandık. Çekili panjurdan içeri sızan zayıf ışık, alçak, kurşuni bulutların şehrin üzerine çadır kurduğunu haber veriyordu.Konuşmadan, gerinip yayılarak yatakta istediğimiz kadar kalma özgürlüğünün tadını çıkardık.“Burada hiç kuş sesi yok” dedi.Gözlüklerime uzandım. Saçma ama, nede... DEVAMI>>

  • Kolay olacak

    On yıl kadar önce idi. Kalp krizi geçirmiş, evde dinleniyordum. Bir gün bir arkadaşım aradı.“Ablam reiki biliyor. İstersen seni ona götüreyim. İyi gelebilir” dedi.Birkaç gün sonra, birlikte, ablasının Sarıyer’de babası ile birlikte yaşadığı eve gittik. Boğaz’a tepeden bakan iki katlı ev çardağı, çiç... DEVAMI>>

  • Orman vasfını kaybetmiş toprak nasıl gene orman olur?

    Suni gübrenin babası, John Bennet Lawes adlı bir İngilizdir. Asında Lawes için suni gübrenin amcası demek belki daha doğru olur. Çünkü bazı maddeleri toprağa katmanın verimi artırdığını ilk Justus von Leibig isimli bir Alman keşfetti. Ama Leibig ne buluşunun patentini aldı ne de ticari olarak geli... DEVAMI>>

.