28 Ekim 2007 Pazar

En büyük miras

Türklere Osmanlı'dan kalan en büyük miras cehalettir. Bu, iktisatçı Oktay Yenal'ın Ulusların Zenginliği ve Uygarlığı-Eğitim Boyutu adlı önemli kitabın içerdiği en önemli mesajlardan biridir.
Yenal, "Osmanlı Devleti'ndeki cehalet karanlığının, Cumhuriyet kuşaklarına öğretilenden çok daha derin" olduğunu yazıyor.
Avrupa'da kökleri Roma İmparatorluğu'na dayanan bir kilise/okul geleneği vardı. Sonradan ortaya çıkan prenslik ve dükalıkların birçoğunda temel eğitim bizzat hükümdarlar tarafından teşvik edildi. Almanya'da Büyük Frederik'in (1712-1786) 5-14 yaşındaki bütün çocuklara başlattığı zorunlu eğitim, kısa sürede diğer Avrupa ülkelerine yayıldı. On yedinci yüzyıla gelindiğinde Avrupa'nın büyük bir kısmı yaygın eğitim kurumlarına sahipti.
Osmanlı bu akımın tümüyle dışında kaldı. Cumhuriyet kurulana kadar "okul çağındaki çocukların çoğu Kuran kursu niteliğinde, sayıları, binaları, hocaları fevkalade yetersiz sübyan okullarına gidiyordu" diye yazıyor Yenal.
"Temel eğitim düzeyi sağlamak bir yana, Osmanlı'da basit okuryazarlık bile çok düşük düzeyde idi. Birçok alanda reformlar getiren Tanzimat hareketi ilköğretimi tümüyle program dışında bıraktı. 1870'ten sonra 'iptidai' adı verilen yeni bir tip okul açılmaya başlandı ve 1876 Anayasası ile çocukların ilkokula devam zorunluluğu getirildi. Fakat bu lafta kaldı, çünkü güya zorunlu yapılan ilköğrenime devlet parası olarak bir kuruş para bile harcanmadı. Eğitim olduğu kadar ile ulema yönetiminde olmaya davam etti.
Tanzimat döneminde Ahmet Mithat Efendi, nüfusun %90-95'inin "kalemsiz ve dilsiz" olduğunu yazıyordu.
On dokuzuncu yüzyılın sonunda imparatorlukta lise düzeyindeki okulların yüzde 70'i gayrimüslimlere aitti. Liselerdeki öğrencilerin yüzde 78'i gayrimüslimdi.
Temel okuma yazma cehaletinin "korkunç karanlığı" cumhuriyete kadar sürdü. 1927'de bile Türkiye'de altı yaşından yukarı nüfusun ancak % 11'i okuryazardı. Kadınlarda bu oran % 4'e düşüyordu.
"Osmanlı'da temel eğitimin bu derecede ihmali, tek başına, Türkiye'nin geri kalmışlığını açıklamaya yeter" diye yazıyor Yenal. Laik eğitim düzeyine geçiş ve eğitim sağlamanın devletin temel görevlerinden biri haline getirilmesi "Atatürk devriminin en büyük zaferi(dir)."
Avrupa'nın on dokuzuncu yüzyıl ortasında eriştiği okuma yazma düzenine Türkiye 120 yıllık gecikmeyle 1970'li yıllarda erişebildi. "Üstelik, Türkiye'nin temel eğitim düzeyi hâlâ Batı'nın değil, birçok Asya ülkesinin gerisindedir."
Ülkelerin büyüme hızları arasındaki farkı en iyi açıklayan şey temel eğitimdir. Eğitim, Osmanlı'da olduğu gibi Türkiye'de de kalkınmanın önündeki en büyük engel olarak duruyor.
Bazı petrol şeyhliklerini saymazsanız, nüfusunun yarısından fazlası okuryazar olmadığı halde zengin olan ulus yoktur. Okuryazar oranı yüksek olan ülkelerde ise (Vietnam gibi) ülke dış etkenlerle yoksulluğa düşmüş olsa bile, nefes alır almaz ekonomi büyük bir kalkınma atılımı göstermektedir. Japon mucizesi her şeyden önce bir eğitim mucizesidir.
Başka ülkeler hızla ilerlerken biz geri kalıyorsak bunu insan kalitesinde aramak lazım, diyor Yenal. Önerdiği çare "bilimsel, yaratıcı ve hür düşünce gücü ile donatılmış aydın kadrolarının yaratılması"dır. Bunun ilacı ise kitap ve "derin" üniversitelerdir.

Oktay Yenal, Ulusların Zenginliği ve Uygarlığı-Eğitim Boyutu, Türkiye Bankası Kültür Yayınları


2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Konserdeki hayalet

    Birkaç gün önce bir akşam haberleri izlerken Selim ve Sara etrafımı sardı ve konuşmaya başladık. Şimdi hatırlayamadığım bir nedenle ölüm konusu açıldı.Bu konu bazen açılır. Belki yaşlı bir baba olduğum için. Selim doğduğunda neredeyse 50 yaşımdaydım. Sara ondan iki sene sonra dünyaya geldi. Bi... DEVAMI>>

  • Yatakta iki sivrisinek

    OZANKÖYYatağa girip yan yana, sırtüstü yatınca cibinlikteki yırtığı gördü. Dikdörtgen şeklinde, soyulan muz gibi geriye yatmış, kibrit kutusu büyüklüğünde bir yırtıktı. Sabahleyin cibinliği toplarken parmağım takılmış, ince tülü cıırt diye yırtmıştı. O, o saatte uçaktaydı.“Bu delik ne?”diye sordu.“E... DEVAMI>>

  • Epey yıllar önce Ankara’da

    Epey yıl önce Ankara’da haftalık Observer gazetesine çalışan İngiliz bir gazeteciyle tanıştım.Afganistan ve İran’ı dolaştıktan sonra Türkiye’yi gezmiş, başkente gelmişti. Ona Türkiye'yle ilgili izleniminin ne olduğunu sorduğumda bana hiç unutmadığım bir cevap verdi. “Türkiye, Doğu’dan geldiğinde Bat... DEVAMI>>

  • Çamur eşekarısı, yumurta ve örümcek

    OZANKÖYBavulumu mutfağa bıraktıktan sonra teker teker ahşap panjurları ve pencereleri açmaya başladım.Önce mutfağı açtım, sonra oturma odasının bahçeye bakan kapılarını ve pencerelerini. Arkamda ışık bıraka bıraka üst kata çıktım. Çocukların odasının panjurunu açar açmaz bir arı vızıltısı ve ensemde... DEVAMI>>

  • Bir ampul değiştirmek için kaç Zen Budist gerekir?

    Sadece son derece esnek ve yumuşak olanlar son derece sert ve güçlü olabilir.Eğer sorunun çözümü varsa tasalanmanın anlamı yok, sorun sonunda çözülecek. Eğer sorunun çözümü yoksa tasalanmaya mahal yok çünkü çözülmesi imkânsız.Çok temiz suda balık yaşamaz.Hiddet, niteliksiz olmanın belirtisidir.Kızgı... DEVAMI>>

  • İki kişi

    “Sen iki kişisin” diyorum ona. “Sen ve diğeri.” “Sen de iki kişisin” diyor. “Diğeri geldiğinde beni senden uzaklaştırıyor” diyorum. “Senin diğerin de beni senden uzaklaştırıyor” diyor. “Benim diğerim senin diğerin geldiğinde ortaya çıkıyor. Senin diğerin gelmese benim diğerim ortaya çıkmayacak” diyo... DEVAMI>>

  • Canlı

    Havada kulağınıza hoş gelen bir şey varsa o müziktir. Evde yalnız, mutfaktaki sedire uzanmış, başım yastıklara gömülü, sabah çayının keyfini çıkarırken akordeon sesi duydum.Ses köşebaşındaki sinagogun oradan geliyordu, yürüye yürüye çalan birinin akordeonundan çıkıyordu. Yavaş yavaş penceremin altın... DEVAMI>>

.