8 Aralık 2016 Perşembe

Hurmalı mektup

Lefkoşa
 
Taze hurma seviyor musun? 
 
Şimdi taze hurma ve mersin mevsimi.
 
Mersin bahçede var.
Hurmayı bandabuliyadan* aldım.
 
Yükseklerden gelen, kahverengi, yumuşak, tatlı, doğal, eski tadında. Bulutlara ve rüzgâra en yakın. Meyve ağaçlarının zürafası.

Yoksa o Hindistan cevizi mi?

Çocukluğumda, hurma zamanı, hurma çekirdeklerini saklayıp sokakta hurma oyunu oynardık.

Artık çocuklar sokakta oynamıyor.

“Deliğe hurma atma” unutuldu. Sadece o değil, sokakta oynadığımız bütün oyunlar unutuldu.

Adada en son “Lingiri” ne zaman oynandı? Matsas, gotsas, andirigitsas. Ne anlama geldiklerini bilen kaldı mı?

Oyunsuz çocukluklar.

Ne biçim dünya oldu.

Köylerde hurma dikmeye başlamışlar.

Manav söyledi.

Çocukluğumdan beri aynı yerde meyve ve sebze satıyor. Bandabuliyadaki en iyi sebze ve meyveler hep onda ve her zaman başkalarında bulunmayan bir şeyleri var. Gonnara. Dağ muşmulası. Ayrelli. Dağ mantarı. İçi dışı kırmızı kan portakalları. Tombul ve sert mandalinalar.

“Dönüşte alırım hurma,” dedim. “Sirkeli değil ya?”

Bazıları hurmaları olgunlaştırmak için sirkeliyor.

“Bizde sirkeli hurma olmaz.”

Bir tane alıp ağzıma atıyorum. Sirkesiz.

“Dönüşte.”

Bandabuliya kahvesinde iki bulgur köftesi ve orta kahve ısmarlıyorum.

Kahveci önüme bir gazete koyuyor. İkinci sayfasında bir karikatür var. Üzerinde ‘Cezaevi’ yazan bir otobüs. Muavin pencereden kafasını çıkarmış bağırıyor. “Kalkıyooor! Yazar, çizer, gazeteci, akademisyen, entelektüel, muhalif kalmasıııın!”

Yürürken bazen ayakkabınızın içine bir taşçık girer, belki ayakkabının sizi rahatsız etmeyecek bir yerine kayar diye ümit ederek yürümeye devam edersiniz, ama kaymaz, rahatsız etmeye devam eder.

Türkiye, herkesin ayakkabısındaki taşçık.

Rahatsız etmediği kaldıysa yakında onları da rahatsız etmeye başlar.

Ama bunu düşünmenin zamanı değil. Kendini Erdoğan’ın Türkiye’sine endekslersen yaşam sevincin yok olur.

“Dünya ne ise odur,” de.

“Her şey geçer, bu da geçecek,” de.

Olumsuz düşüncelerini rüzgâra bırak, götürsün.

Masallar gerçeklerin söylenemediği zamanlara aittir. Masal uydur.

Bugün o kadar sıcaktı ki yüzebilirdim ama çok angarya vardı. Postane, banka, elektrik dairesi, alışveriş falan.

Eski soğuklar kalmadı. Her kış bir öncekinden ılık. Otuz seneye kalmaz buraları yaşanmaz olacak.

Bakarsın, birkaç gün sonra hava gene ısınır. Havlum, mayom, terliklerim arabada hazır.

Ağzıma bir hurma atıyorum, yavaş yavaş çiğniyorum, aklıma Yeni Cami Sokağı’nın insanları doluşuyor. Kör çörekçi, güllü dondurmacı, Selimiye’de öğle ezanını okumaya giden müezzin, açık hava sinemasındaki filmleri bağıran tellal, bisikletiyle geçerken gazeteleri külâh şeklinde büküp abonelerin pencerelerinden içeri uçuran gazete dağıtıcı. Hiçbiri çalışmayan anneler, hiçbiri işsiz olmayan babalar, hepsi okula giden çocuklar.

Açık kapılar ve pencereler.

Geceyarısından sonra boş sokaklardan eve dönerken uyuyanların nefes alıp verişlerini duyardım.

O nefesleri alıp verenlerin çoğu artık nefes alıp verilmeyen yerde.

Bunları hatırlamak bana hüzün değil huzur veriyor, neden bilmem. Belki havanın güneşli olmasındandır. Yaprakların güneşte su gibi parlamasından. Ağaçların esintide hafif hafif sallanmasından. Yeni dünya ağacının çiçeklerinin kokusundan. “Dedikoducu” kuşun ötüşlerinden.

Umarım bu huzur bulaşıcıdır. Sana da geçer.

*
Bandabuliya, belediye çarşısı. Rumca.

Lingiri, çelik çomak oyunu. Rumca.

Matsas, gotsas, andirigitsas, çelik çomak oyununun bazı aşamalarının isimleri. Muhtemelen Rumca.

Ayrelli, yabani kuşkonmaz. Rumca.

Gonnara, meyveleri yenebilen dikenli bir bitki (Ziziphus Lopus) .Rumca.

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Ölü yılanların ruhu

     Akdeniz Köyü, GirneAkdeniz Köyü’nün upuzun sahilinde yürüyecektik, sonra oradaki lokantada öğle yemeği yiyecektik.Keyifle yola çıktık, ama bu hâlimiz uzun sürmedi.Köyü geçip bodur çam ağaçlarının arasından deniz kıyısına giden toprak yola girdikten az sonra, yolda ölü bir yılan gördük. Eceliyl... DEVAMI>>

  • Tırtıl, Latin çiçeği ve ben

      Küçük parmağım uzunluğunda, şık bir tırtıl.Yepyeni, gıcır gıcır, en güzel giysilerini giymiş gibi.Latin çiçeğine uzanmış karnını doyuruyor.Nereden geldi? Yetişkin bir tırtıl olmadan önce ne idi ve nerede idi? Tırtıl olmaktan sonraki aşaması kelebek. Ne zaman olacak bu?Latin çiçeğinde karnını... DEVAMI>>

  • Bahçede oturuyorum ve canım çay istiyor

    Ozanköy Bahçede oturuyorum ve canım çay istiyor, ama çay içmek için kalkıp mutfağa gitmem ve çay yapmam lazım. Ama gidemiyorum. Ağır bir nezlenin enerjisizliği, Lilliput İmparatorluğu’ndaki Gulliver gibi beni sımsıkı olduğum yere bağladı. Çay içme isteği il... DEVAMI>>

  • Bitkilerin aklı

    Bitkiler, yaşamlarını sürdürmek için kalkıp daha elverişli yerlere gidemeyeceğinden bulunduğu yerin sunduğu olanakları, en iyi şekilde kullanmak durumundadır. Bunu, aklını kullanarak yapar. Akıl, sadece insana has bir şey değildir, doğanın, neslini sürdürmesi için bütün canlılara verdiği, ... DEVAMI>>

  • Nyagradha ağacının meyvesi

    “Bana Nyagradha ağacının meyvesini getir” der Udlaka, oğlu Svetaketu’ya.“Kır onu. Ne görüyorsun?”“Tohumlarını, neredeyse görünmeyecek denli küçük tohumları,” diye yanıtlar Svetaketu.“İçlerinden birini kır. Şimdi ne görüyorsun?”“Hiçbir şey.”“İşte o gördüğün, bu ağacın özüdür.” (*)Hiç yani, demek i... DEVAMI>>

  • İnsan olan nehir

    Birkaç gün önce harika bir şey oldu.Yeni Zelanda Meclisi bir yasa geçirerek bir nehre, Whanganui Nehri’ne, insan statüsü tanındı.Whanganui Nehri, canlı bir varlık sayılacak, bir insanın sahip olduğu haklara sahip olacak, adanın yerlileri olan Maorilerin “ata”larından biri olarak kabul edilecek.Wha... DEVAMI>>

  • Ağaçlar dostun olsun

    Bilmemekle sorup öğrenmemek arasında bir okyanus var.Neden okyanus da dere değil, dere veya ırmak?Dere veya ırmak idi bir zamanlar belki, ama sormaya sormaya, öğrenmeye öğrenmeye okyanus oldu.Öğrenmeme okyanusu.Sadede geleyim.Gözleri güzellik görmeye talim ve terbiye edilmiş birinin Türkiye’nin şe... DEVAMI>>

.