21 Nisan 2016 Perşembe

Yaş yetmiş, yaş yetmiş bir, yaş yetmiş iki

Yetmiş iki yaşında olmanın benim için en garip yanı, yetmiş iki yaşında olmanın hiçbir garip yanı olmamasıdır.

Rahmi Koç yetmiş yaşına bastıktan sonra “Yaş yetmiş, iş bitmiş” lafının doğru olduğunu söylemişti.

Şimdi ne demek istediğini anlıyorum.

Yetmiş, kim bilir neden, vücudun değişik uzuvları veya yerlerinin “Benden bu kadar” dediği veya demeye başladığı yıldır. Kiminin prostatı pes eder, kiminin kemikleri ses eder. Kiminin saçı dökülür, kiminin dişi sökülür.  Kiminin bel, kiminin boyun fıtığı tutar. Kiminin cinselliği küllenir, kiminin gözleri tüllenir.
Aslında, vücudun zirve noktasından inişi çok daha erken yaşlarda başlar ama yetmişte dönümnoktamtırak bir şey olduğu kesin.

Musa Tanrı’ya yakarırken insan ömrünün ölçüsünün yetmiş yıl olduğunu biliyordu.

Bir soluk gibi tükeniyor yıllarımız, diye şikâyet etti.

Günlerimizin yılları üç yirmi ve bir on yıldır;
Ve güçlülük nedeniyle dört yirmi olsalar bile,
O güçlülüğün ödülü ter ve tasadır,
Çünkü sonunda kopacak ve uçup gideceğiz.

Bir arkadaşım yetmişinde kız arkadaşlarına teker teker veda ettiğini anlattı.

“Neden?” diye sorduğumda, “Yetmişten sonra Viagra da çalışmaz, rezil olmak istemiyorum” dedi.

Bir arkadaşım derin bir depresyonun içine düştü.

Bir başkası gençliğinde çok yakışıklıydı ve yakışıklılığı ile gurur duyardı. Ona bakmayan kadın yoktu.

“Kadınlar artık beni görmüyor” diye hayıflandı, bir gün. “Yok gibiyim.”

Servetini kaybetmiş bir tüccar gibiydi.

Var olan her şeyin (buna dünyanın kendisi da dâhildir) belli bir ömrü var. İnsan olsun, hayvan olsun, bütün yaratıklar kendilerine ayrılan günlerden biraz daha az, biraz daha fazla yaşayabilirler. Ama limiti aşamazlar.

Musa Tanrı’dan daha fazla ömür istemedi. Belki de daha imkânsız bir şey istedi.

Bizi merhametinle erkenden hoşnut et;
Ki bayram edelim ve günlerimiz sevinçle geçsin.
Kaç gün bizi sıkıntıya soktunsa,
Kaç yıl çile çektirdinse
O kadar sevindir bizi.

Çektiği sıkıntı ve çile kadar mutluluk dilemek bu dünya için biraz aşırı bir istek gibi geldi bana.

*
Sabahleyin mutfak kapısını açınca, domateslerin yapraklarında parlayan damlalar gözüme çarptı ilk. Yerler ıslak.

Gece yağmur yağdığını duymamıştım.

Yağmurun ölçüsü kedinin tabağında biriken sudur.  Bir avuç mama ile oraya yöneldim. Küçük tabağın içinde yarım santimetrenin yarısı kadar su ya vardı, ya yoktu.

Havada, artık sararmaya başlayan otların ve kır çiçeklerinin, frezeye, gül ve zambakların ve yağmurun yıkadığı her şeyin kokusu vardı.  Gece, güneş batarken içine çektiği bu kokuyu sabaha kadar soluyacak ve pencereden içeri üfleyecekti.

İçindeki suyu boşaltıp avucumdaki mamayı tabağın içine bıraktım. 
Elimde çay fincanı bahçede yürüdüm.

Ben bütün ağaçları tanıyorum. Onlar da beni tanıyorlar mı?

Onları getirip diken, sulayan, gübreleyen, meyvelerini toplayan, kırık, kuru dallarını temizleyenin ben olduğunu biliyorlar mı?

Ben onların fidan iken ağaç olmalarını izlerken, onlar da benim genç bir adamdan 72 yaşında bir adama dönüşümü izlediler mi?

Artık burada olmadığımda beni hatırlayacaklar mı?

Gelip geçen yıllara birçok şeyler bıraktım ama karşılığında eskiden sahip olmadığım bir şey kazandım: Özgürlük.

Korkudan, kirlilikten, bencillikten, sevgisizlikten, açgözlülükten uzak olmanın verdiği bir akıl özgürlüğüdür bu.  

Bir yarım – özellikle böyle saatlerde –  hep burada kalmak isterken diğer yarım gitmeye hazır.

Bir yarım sonsuzluğa dokunurken diğer yarım bitmeye dokunuyor. 

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Ayların en güzeli

    "Sakin sakin oturur, Hiçbir şey yapmazken, İlkbahar gelir ve Çayırlar kendiliğinden büyür." Mart adada ayların en güzelidir. Geldiğini birçok şey haber verir. Başta geceleyin ötmeye başlayan, ötüşünün içinde hem ötüşü hem ötüşünün yankısı bulunan scops baykuşudur (cüce baykuş)*. ... DEVAMI>>

  • Netflix'in bebekleri

    Bir bebeğe baktığınız zaman aklınızdan bu sorular geçiyor mu: Nereden geldi? Bebek olmak nasıl bir şey? Neden bu kadar çok uyuyor?  Anne sütü, bildiğimizden de karmaşık ve önemli mi? Bebeğin emeklemeyi bırakıp yürümesine yardımcı olunmalı mı? Baktığı zaman bebeğin aklından ne geçiyor? Kişi... DEVAMI>>

  • Bu günlerde piton yılanı olmak

    Bu günler piton yılanı olmak için iyi bir zaman değil. Nedeni, bir zamanlar Amerika’da kovboyların, rockçuların ve serserilerin nişanesi olan yılan derisinin son zamanlarda paralı kadınların sevgilisi haline gelmesidir. Modacıların tercihi, güzel renklere ve karmaşık desenlere sahip olan "ağ ... DEVAMI>>

  • Obur MM

    Galiba obur oldum. Galiba, galiba da değil. Gerçekten... Mesela az önce... Kalktım. Odadan çıkarken mutfaktaki bulaşık makinesinin üstünde duran yarısı veya yarısından biraz fazlası yenmiş çikolatayı gördüm. Organikçiden almıştım. Karamel & Deniz Tuzu (yüzde 40 Kakao). Yarısını veya ya... DEVAMI>>

  • Meğer yaban kerevizi ne imiş

    Ozanköy Bahçemdeki yaban kerevizleri ile ilgili yazımı okur okumaz Niyazi beni bombardımana tuttu. "Yazın eksik," dedi. Araba kullanıyordum. "Yoldayım, seni sonra arayayım," dedim. Dinlemedi. "Doktor olarak en sık kullandığım şeylerden biridir yaban kerevizi! Çin tıbbında büyük yeri vardır." "A... DEVAMI>>

  • Bahçede dolaşırken yaban kerevizleri

    Bahçede dolaşırken yaban kerevizlerinin çiçek açmaya başladığını görünce eve dönüp bahçe makasını aldım, ama kesmeye hazırlandığım çiçeğin üzerinde arıya benzeyen bir sineğin ziyafette olduğunu fark edince elimi geri çektim. Önce çiçeği neden kesmek istediğimi, sonra neden vazgeç... DEVAMI>>

  • Geceyi karargâhta geçiriyorum

    Kuzguncuk (2008) Artık geceleri sabaha kadar deliksiz uyuyamıyorum. Bazen uyuduktan bir saat sonra uyanıyorum. Bazen ezan sesiyle. Bazen saat üç civarında.  Bir süre yeniden dalmaya çalışıyorum. Başaramazsam, ki çoğunlukla başaramıyorum, kitap okumak için ışığı açıyorum. Bunu mümkün olduğu ... DEVAMI>>

.