23 Ağustos 2012 Perşembe

İsimleri isimlendirmek

Lale, sümbül, çiğdem gibi “soğanlı” çiçeklerin vatanı yazların uzun, sıcak ve yağmursuz olduğu yerlerdir. Soğan, hem tohumdur, hem bitkinin yaşamını sürdürmek için besin depoladığı ambar, hem de yazın içinde uyuduğu yer. Sonbaharda, toprak ıslanıp soğuyunca, günler kısalınca, soğan uyanır, kök ve yaprak büyütmeye başlar. Bir gün yaprakların arasından, bir sapın ucunda, muhteşem bir çiçek çıkar. Anadolu’dan başlayıp, Azerbaycan ve İran’ı geçtikten sonra Orta Asya bölgesinde ta Çin hududuna kadar uzanan bölge soğanlı bitki cennetidir. En büyük bitki zenginliği, açık ara, bizdedir. Avrupa, soğanlı çiçekleri, Türklerin İstanbul’u fethinden sonra, oraya yolladığı elçiler aracılığıyla tanımaya başladı.
 
Fatih’in Topkapı sarayında çalışan, bostanlarını eken ve şehrin meydanlarını çiçeklendiren 920 bahçıvanı vardı. Bu bahçelerdeki fazlalıklar, düzenli olarak, şehrin çiçek pazarlarında satılırdı. Bu bahçelerin sultanı lale ve sümbüldü. Çinileri, tabakları, sultanların giysilerini süsleyen lale çiçek aşığı Osmanlı hanedanının sembolü oldu.

Sultan II Selim, 1571’de, bu günlerde Suriye’de yerle bir edilmekte olan Azzaz’a ferman yollayarak 50.000 lale soğanı gönderilmesini emretti. Maraş dağlarından “50.000 beyaz, 50.000 gök mavisi” sümbülün sökülüp İstanbul’a yollanmasına dair Sultan III Murad imzalı bir ferman var.

Batılı elçiler, Taşkent, Semerkant, Buhara Türkmenistan, Baku ve Erivan üzerinden İstanbul’a gelen zambak, çiğdem, lale, sümbül, iris, düğün çiçeği, fritillari gibi batıda bilinmeyen çiçekleri Avrupa’ya yollamaya başladı. Ardından tüccarlar geldi.

15. Yüzyıl ortası ile 16. Yüzyıl ortası arasındaki yıllarda, Doğu’dan Batı’ya yollanan soğanlı çiçek miktarı bu tarihten önceki 2.000 yıl içinde yollananlardan yirmi misli fazladır.

Bu bilgilere bayramda karıştırmaya başladığım The Naming of Names (İsimleri İsimlendirmek) adlı kitapta rastladım. Yazarı Tulip (Lale) adlı kitaptan tanıdığım Anne Pavord.

The Naming of Names, bitkilere isim verme, cinslere ayırmanın tarihi olarak tarif edilebilir. Yüzyıllar boyunca batının en klas beyinleri bu işle uğraştı. Orta Asya’dan Batı’ya giden çiçek kervanı, yüzyıllar boyunca, çakılların üzerinden akan dere gibi, iz bırakmadan üzerimizden geçip gitti ve yükünü Batıya indirdi. Ne ilmini merak ettik, ne ticaretini yaptık ve ne de tarımını.

Biz şimdi bu çiçekleri ki çoğunun doğru dürüst Türkçe adı bile yoktur Hollanda’dan alıyoruz. Hollanda, Lale Devri diye bir devrin yaşadığı ülkemizi bir mevsim sonra çiçek vermeyen hibrit soğanlarla oyalıyor.

Türkiye söylemekten muhtemelen bıktırdığım gibi bitki zenginliği açısından dünyanın en zengin on ülkesinden biridir. Süratle yok olmakta olan bu servetin envanterini bile yapamadık. Yok oluşa en büyük katkıyı yapan da onu korumakla yükümlü politikacılar ve bürokratlardır. İstanbul Belediyesi Türkiye’nin kendi yerli lalelerini bulup çoğaltacağına hibrid lalelerle sokakları süslüyor.

Bu, sınıf ve bölge tanımayan cehaletin, meraksızlığın, ilgisizliğin, duyarsızlığın ve zevksizliğin sebebi ne?

Uyanış ne zaman?

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Kimse dinlemediğine göre...

    Haydar Paşa İlkokulu’nun dördüncü sınıfında “aytışma” adlı bir dersimiz vardı. Lefkoşa’da, İngiliz devrinde, yamalı pantolon, delik ayakkabılar; annelerimiz tarafından dikilmiş gömlek ve iç çamaşırı giydiğimiz yıllarda.Aytışma, Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’üne göre “bir konu üzerinde, belli ku... DEVAMI>>

  • Dört ayaklı ise ııhh

    Büyük anneannemizin zamanında ne yeneceği sorun değildi. Sorun “Yeteri kadar yiyecek var mı” idi. Gerçi bu hâlâ milyarlarca insanın sorunu, birçok ülkede. Ama milyarlarca insan da yapay gıdalar, bin bir süreçten geçmiş konserveler, tadı olan ama besin değeri olmayan hazır yemekler, kimyevi madde, ... DEVAMI>>

  • Bir tadın peşinde

    İnsanın bir yaştan sonra aramaya başladığı şeylerden biri eski tatlar ve kokulardır. Doğduktan sonra hayatımın ilk dört-beş yılını geçirdiğim Trodos Dağları’ndaki Yağmuralan (Vroişa) köyü eski ve görkemli çam ağaçlarının yaşadığı bir çam ormanının içindeydi.O zamanlar devamlı akan derenin kenarında ... DEVAMI>>

  • Bergman adası

    Birkaç aydır Ingmar Bergman filmlerini topluyorum. Onu daha iyi tanıyabilmek için bir de hayatını ve yönetmenlik serüvenini anlattığı bir dokümanter satın aldım (Bergman Island). Film 2004 yılında, yani Bergman’ın ölümünden dört yıl önce çekildi. Dünyanın belki de en büyük direktörü olan Bergman ... DEVAMI>>

  • Metin Münire

    OZANKÖYBoşandıktan ve kız arkadaşım tarafından ıskartaya çıkartıldıktan sonra yalnız yaşıyorum ve bu bana ev kadını olmanın ne kadar zor olduğunu öğretti. Çok geç, tabii. Hayat bana bütün dersleri iş işten geçtikten sonra öğretiyor. Bazı şeyleri hiçbir zaman öğrenmeyeceğimi de öğretti, en acısı ... DEVAMI>>

  • DİL

    OZANKÖYHayvanlar uzun süre hareketsiz durabilir. Bir zamanlar biz de durabiliyorduk. Ama avlamak ve avlanmak hayatımızdan çıktı. Avlanmıyoruz, sinir içinde aranıyoruz, dolanıyoruz, kıpır kıpır, negatif enerji saçıyoruz. Çoğu zaman uykuda bile dinlenme halinde değiliz. Sağa sola dönüyoruz, diş gıcırd... DEVAMI>>

  • Eğer Baykal Baykal değilse, Kılıçdaroğlu Kılıçdaroğlu olmayabilir mi?

    İlginç bir muammayla karşı karşıyayız. Malum seks videosundaki erkek Deniz Baykal değilmiş.Bu dehşet gerçeği Baykal’ın tuttuğu bir dedektiflik bürosu ortaya çıkardı.Eğer seks videosundaki kişi Baykal değilse o zaman istifa eden kişi de Baykal olamaz.Çünkü bir kişi nasıl almadığı bilete isabet etm... DEVAMI>>

.