21 Eylül 2008 Pazar

İki kişi

“Sen iki kişisin” diyorum ona. “Sen ve diğeri.” “Sen de iki kişisin” diyor.
“Diğeri geldiğinde beni senden uzaklaştırıyor” diyorum.
“Senin diğerin de beni senden uzaklaştırıyor” diyor.
“Benim diğerim senin diğerin geldiğinde ortaya çıkıyor. Senin diğerin gelmese benim diğerim ortaya çıkmayacak” diyorum.
Susuyor. Düşünüyor. Muhakkak bir şey söyleyecek. Son sözü söyleyen hep o olsun ister.
Mutfak çekmecesindeki iki kaşık gibi yatıyoruz. Başım başına dayalı. Saçları burnumu gıdıklıyor. Sol göğsü sağ avucumun içinde. Bazen elimi oradan çekip karnına götürüyorum. Karnının yumuşaklığına dokunmak hoşuma gidiyor. Küçük bir göbeği var. Hatırlayamadığım bir şeyi hatırlatacak gibi. Sonra avucumu kalçasına dayıyorum.
Uyumaya çalışıyorum ama uyuyamıyorum. Beş dakika uyumak bile bana iyi gelecek, biliyorum. Ama uyku benden kaçıyor. Bilerek kaçıyor sanki. İsteyerek. Vereceği dinlenmeden domuzluk olsun diye mahrum bırakarak.
Uyumadığımın farkında. Uyumaya başladığımı ellerimin titremesinden anlıyormuş.
Birbirimizi anladık mı? Ben ona ne dedim? O bana ne dedi?
Perdeleri çekik, loş odada sevişme sona erince sesleri yeniden duymaya başlarsın. Kedinin tuvalette bir şeylerle oynadığını. Sokaktan geçen bir aracın kornasını. Martıları. Bir yerlerde pencereden seslenen ama ne dediği anlaşılmayan kadının sesini. Üst kattaki tıkırtıyı.
Uzanıp yatak kenarındaki komodinin üstünden klimanın uzaktan kumandasını alıyorum ve düğmeye basıyorum. Bir şey olmuyor.
“Ters tutuyorsun” diyor.
Doğru tutarak düğmeye basınca klima derin bir nefes alıp mesaiye başlıyor, diğer sesleri uzaklaştırarak.
Konuşurken mi daha iyi anlıyoruz birbirimizi, susarken mi?
Kelimeler nasıl icat oldu? Herhangi bir kelimeyi ilk kim, nerede konuştu?
Kelimeler yalan söylemek için mükemmel ama doğru söylemek için yetersiz. Kelimeler siperde yatmaya uygun, ortada dolaşmaya değil.
Uykunun faydası burada belki. Kelimelerden uzaklaştırıyor insanı. Aklı kelimelerden boşaltıyor. Dinlenmek bu kelimelerin meydana getirdiği boşlukta meydana geliyor.
Vücudumuz dilimizden daha iyi biliyor konuşmasını. Vücut dilinin dağarcığında daha az şey var ama bunlar daha açık ve kesin. Gözler konuşuyor. El bir yere dokununca verdiği mesajın ne olduğunu anlamamak imkânsız.
Anlaşmak için kelimelere ihtiyaç yok aslında. Anlaşmamak için ise var.
“Benim diğerim, sana karşı korunmam gerektiğini düşündüğümde çıkıyor ortaya” diyor.
Söylemiştim. Son sözü söyleyecek diye. Karşılık olarak bir şey söylemek istemiyorum. Birinin son sözü söyleyebilmesi için birinin susması lazım.
Aslında iki kişiden de çokuz, hem o, hem ben, hem herkes. Sanki kişilik -o ne ise- birçok odası olan bir saray. Ne zaman hangi odasından hangi “ben”in çıkacağını bazen ben bile bilmiyorum.
Bu konuyu daha sonra konuşuruz belki. Veya konuşmayız.
“Acıkmaya başladık mı?” diye soruyorum.
“Ehh” diyor.
“Sahilde yürüyüp her zamanki lokantamıza gidelim mi?”
“Olur” diyor.
Bir süre daha yerimizden kıpırdamıyoruz. Bostandaki karpuzlar gibi, ikiye bölünmeden önce, bir süre daha, bütün olmanın tadını tatmak istiyoruz, o da, ben de. Bu konuda bir fikir ayrılığı yok. O ve ben varız şimdi. Diğerleri yok.

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR

  • Salyangozlu köyün kavalcısı

    OzanköyYeryüzündeki her canlıda hayatını en iyi şekilde yaşamasını, neslini sürdürmesini ve hayattan zevk almasını sağlayan bir zekâ var.Tek hücreli basit yaratıklardan yaratıkların en karmaşığı olan insana kadar bütün canlıların en çarpıcı ortak özelliklerinden biri bu zekâdır.Bahçenin bana öğretti... DEVAMI>>

  • Mel’un sinemada

    OzanköyAblama dikilen elbiseden kalan kumaşla yapılmış askılı kısa bir pantolon ve beyaz kısa kollu bir gömlek giyiyordum. Öğle uykusundan yeni kalkmıştım. Saçlarım ıslatılıp taranmıştı. Cebim içine doldurduğum ve ayrılmam mümkün olmayan bozuk paralarla sarkmıştı. Bayramın birinci günüydü, el öp... DEVAMI>>

  • Kaybolan arıların sırrı çözüldü

    Yıllık ortalama 1,7 milyon ton civarındaki dünya badem ürününün yüzde sekseni ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki dev çiftliklerden alınır.İki buçuk milyon dönümlük bir alanı kapsayan bu çiftliklerde arı yaşamaz. Çünkü buralarda ağaçlar birkaç hafta çiçek açar. Başka bitkilerin yaşamasına izin verilmed... DEVAMI>>

  • Karşılıksız ilk sevgi

    Dün ilk kırlangıcı gördüm, dün gece ilk yarasayı. Bugün sabahleyin pencereyi açtığımda önümden ilk kelebek geçti. Rüzgâr serin ve koku yüklü.Sevgilisinin etrafında pervane olan âşık gibi bahçeyi arşınlayıp duruyorum. Bu çiçek acaba sarı olduğunun farkında mı? Bu badem, yapraklarının sahip olduğu yeş... DEVAMI>>

  • Victor: Onu artık rüzgâr anlatacak

    Victor Ananias’ın zamansız ölümüne şaşırmadım.   Bazı insanlar bu dünyaya ait değildir. Ziyaretçidirler. O da bu insanlardan biri idi. Ses tonu hep yumuşaktı. Sakallı yüzünde her zaman bir tebessüm vardı. Gözlerinin içi hep gülerdi. Derinden gelen, sahici, kapsayan bir gülüştü bu, çok ... DEVAMI>>

  • Aynen

    Sabahleyin beni ayrı yöne çeken arzularla uyanıyorum: Bugün dünyayı mı kurtarayım yoksa dünyanın tadını mı çıkarayım. Bu günü planlamayı zorlaştırıyor. Bugün Amerikalı yazar E. B. White’ın (1899-1985) bu komik ikilemi ile kalktım. Saat yediye geliyordu. Bunu saate değil, odanın bahçeye bakan pen... DEVAMI>>

  • Hasta kadın ile salyangoz

    Elizabeth Tova Bailey, Alp Dağları’nın küçük bir kasabasında tatil yaparken esrarengiz bir hastalığa tutuldu. Vücudunda bir acayiplik vardı. Düşüncelerini toparlayamıyordu. Zaman garip bir hal aldı. Amerika Birleşik Devletleri’ne, New England’a geri döndü. Hastaneye yattı. Ama hastalığına teşhis... DEVAMI>>

.