Ozanköy
Yaz
sona erdi, hava serinledi, günler kısaldı. Aylardır maviliğinden taviz
vermeyen gökyüzünde, benim buraya değil, ama başka yerlere yağmur
dökmeye başlayan bulutlar var.
Artık bahçede çalışmaya başlamam lazım.
İlk yapmam gereken nergis soğanlarını ekmek.
Soğanları, yaz
başında bir arkadaşımın annesinin bahçesinden sökmüştüm. Uzun zamandır
aynı yerde çıktıkları için birbirlerinin üstüne binmişlerdi,
seyrekleştirilmeleri gerekiyordu.
Bugünlerde arkadaşımla paylaşacağız.
Bir miktarını annesinin bahçesine, payıma düşenleri ise doğada olduğu
gibi rastgele, bahçenin değişik yerlerine ekeceğim.
Nergis, belki çocukluğumun dağlarında açtığı ve kokladığım ilk çiçeklerden biri olduğu için, en çok sevdiğim çiçektir.
Bahçedekileri
koparmaya kıyamadığım için süpermarketteki Filipinli çiçekçiden alırım.
Gerçi onu son zamanlarda göremiyorum. Kovuldu mu acaba? Yoksa
memleketine mi döndü?
*
Doğa bahçe sevmez, bahçeyi işine
karışma kabul eder, zira bahçe, insanın kendi düzenini doğaya dayatma
girişimidir. Bir süre bu zorlama yürür gibi görünür, ama insan elini
çeker çekmez bitki örtüsü değişmeye başlar. Rüzgârın, kuşların,
karıncaların taşıdığı tohumlar, doğanın o yer için uygun gördüğü örtüyü
toprağa sermeye koyulur. Bahçe, zamanla, bahçe olmadan önceki haline
döner.
Kaçınılmazdır bu.
Sonunda hep doğa yener.
İnsan dünyayı bin bir türlü yapı ile doldurabilir, ama tohumu durduramaz.
Toprakta
dinlenen, yıldızlar kadar çok tohum var. Gözden uzak, yeşermek için
içlerindeki formülün talep ettiği koşulların oluşmasını bekler.
Tek bir tohum dünyayı doldurabilecek doğurganlığa sahiptir.
Doğa, kâinatın gücünün ve güzelliğinin aza indirgenmiş halidir.
O, insanın sahip olması mümkün olmayan enerji ve kaynaklara sahiptir.
Bütün yollar ezberindedir, bütün koşullara uyum sağlar.
İnsanın yetişemeyeceği kadar hızlı veya yavaşlayamayacağı kadar ahestedir.
İnsanın günleri sayılı, onun günleri sonsuzdur.
Ben gene de nergisleri ekeceğim. Nergis adadaki bitki ailesine ait olduğu için çimen ekmek gibi doğaya aykırı olmayacak.
*
Geceleri serin olmaya başladı.
İlk,
dağa bakan pencereyi kapadım, gece ilerledikçe soğuyan bir esintiyi
içeri alıyordu.
Birkaç gün sonra denize bakan pencereyi kapadım. Bahçeye
bakan pencere kaldı. Onu kapamayı mümkün olduğu kadar
erteleyeceğim, çünkü onu kapatmak kışın geldiğini kabul etmek olacak.
Buna hazır değilim.
Hazır
olunca yorganı sandıktan çıkarmam, kazakları elbise dolabına
istiflemem, şöminenin yanındaki kazanı odunla doldurmam gerekecek.
*
Bu
sabah okuduğum yabancı bir gazetede, Venedik’te yaşayan ünlü bir cam
ustası, her sabah atölyesine gitmeden önce bahçesine ektiği sebzelerle
meşgul olduğunu yazıyordu.*
Eserleri müzelerde gösterilen 73 yaşındaki Vittorio Costantini, nedenini şöyle anlattı:
“Bunu yapmazsam ilham gelmez. Garip gelebilir, ama camdan sanat eserleri yapabilmem için toprakla bu temas şart. Sanatımın kaynağı, yaşam boyu evime yakın bu doğada tek başıma, düşünerek geçirdiğim saatlerdir. Bahçemde, dünyadan uzak, böcekleri, kuşları ve kelebekleri izleyerek saatler geçiririm... Bahçem, vücudumu da aklımı da sağlıklı tutar.”
*
Mevsimler doğanın çiftçisidir.
Toprağı bir mülk değil, kutsal bir yer olarak görürseniz onunla ilişkiniz değişir.
Sükûneti
hiçbir zaman bozulmayan, hep var olan ve hep var olacak olan, sırrı
hiçbir zaman çözülmeyecek bir şeyle bağ kurarsınız.
Costantini’nin sözleriyle, “başkalarının görmediği şeyleri görürsünüz.”