Yemekte üç kişiydik. Ben, S. ve kocası.
S. ile eskiden tanışıyorduk. Beni şirketinde bir konuşma yapmaya davet etmişti.
“Akşamleyin başka bir angajmanın yoksa birlikte yemek yiyelim,” dedi. “Kocam da seninle tanışmak istiyor.”
Beni otelden aldılar. Yakın olmasına
rağmen lokantaya taksiyle gittik. Yemeklerimizi ve beyaz şarabı
ısmarladık. Malum konular açıldı. Birçokları gibi onlar da Erdoğan’ın
Türkiye’yi içine sürüklediği rezil durumdan tedirgindiler.
Konuşurken onları gözledim.
Birbirleriyle rahattılar. Kocası S.’ye karşı nazik ve yumuşaktı. Ona
gülen gözlerle bakıyordu, sözü önce ona bırakıyordu.
Yemeğin sonuna yaklaşırken S. aniden konuyu değiştirdi ve çocuğundan
bahsetmeye başladı. İki yaşında bir oğlu vardı ve ona aşıktı.
“Fotoğrafı var mı?”
“Bin tane.”
Gülümseyerek telefonuna uzandı.
“Hangisini göstereyim.”
“İlk beş yüzüne bakabilirim,” dedim.
Şımartılmadan çok sevilen çocuklar bellidir. Yüzlerinde dingin bir
mutluluk olur. Kolay gülümserler ve gülümsediklerinde tebessümleri uzun
süre yüzlerinde kalır. Dünyayı dost bir yer olarak görürler. Büyüyünce
insanlar onları korkutmaz, hayat yıldırmaz.
Bu çocuk o şanslı çocuklardan biriydi.
“Çok güzel,” dedi S. “Ona uyurken bakmaya doyamıyorum.”
Daha cümlesini tamamlamamıştı ki eşi uzanıp elini elinin üzerine
koydu ve “Sen de çok güzelsin,” dedi. “Ben de uyurken sana bakmaya
doyamıyorum.”
Bu sözler alelade olabilecek bir geceyi benim için unutulmaz yaptı.
Uzun zamandan beri birinin bir başkasına bu kadar güzel sözler söylediğini duymamıştım.
Yemekten sonra beni otele bırakmak
istediler ama onlara yürüyerek gitmeyi tercih ettiğimi söyledim.
Lokantanın kapısında ayrıldık.
Meydanın kenarında oturan birkaç genç çift vardı. Yetersiz ışıkta yüzleri rüyada görülen insanların yüzlerine benziyordu.
Ağaçların altında kaldırımlar tenha ve yarı karanlıktı.
“Sana bakmaya doyamıyorum.”
Bu sözleri daha önce ne zaman duymuştum?
*
Hayatımın aşkıydı.
Saçlarını kaldırıp yastığın üstünde
toplar, aşağıya kayıp ayaklarını yatağın dışına sarkıtır öyle uyurdu.
Çoğu zaman sabahleyin ondan önce uyanırdım. Başımı kaldırıp ona
bakardım. “Ne kadar güzel bir kadın,” diye düşünürdüm. “Bu kadına
bakmaya hiç doymayacağım.”
Birlikte olduğumuz zamanlarda gözümü
ondan ayıramazdım. Kendine has bir yürüyüşü, bir şey almak için elini
uzatışı vardı. Gülümseyince dudaklarının aldığı şekli görmeye
bayılırdım. Sesini duymaktan büyük haz alırdım.
Sık sık “Sen dünyanın en güzel kadınısın. Sana bakmaya doyamıyorum,” dediğimi duyardı.