1 Ağustos 2017 Salı

Unutmayın efendim, siz tanrı değilsiniz!

Kibir, tedavisi mümkün bir hastalık mı?

Yoksa iyileşmeyen şeker hastalığı gibi yavaş yavaş gözleri kör edip öldürür mü?

İncil’in Atasözleri bölümünde “Kibir yıkımdan önce gelir ve kendini beğenmişlik düşüşten önce,” yazar.

Ama bu hâllerin felaket habercisi olduğu, İsa’dan çok önce biliniyordu.

Ekşi Sözlük’ün yazdığına göre, Eski Roma’da savaştan dönen muzaffer bir komutanı şehir halkı alay-ı vâlâ ile karşılarken, hemen yanında bulunan sırf bu iş için görevli kişi, komutana mütemadiyen şöyle dermiş: "Unutmayın efendim, siz tanrı değilsiniz!"

Bu hatırlatmanın bir işe yaradığı söylenemez. Kendini tanrı ilan eden birçok imparator olduğu gibi öldükten sonra tanrılaştırılanlar da var.

O zamanlar sayısız tanrı olduğu için bir kişinin daha tanrıların safına katılmasının pek önemi yoktu,

imparatorun veya varislerinin kibir hastalığına tutulmasını göstermesi dışında.

Osmanlı sultanlarına da, ayaklarını yere erdirmek için paşalarının onlara “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var,” dediği rivayet edilir.

Geleneğin, Fatih Sultan Mehmet zamanında başladığını söyleyenler de var, Yavuz Sultan Selim zamanında başladığını da.

Kibir, kişinin kendini aşırı beğenmesi, başkalarından üstün tutmasıdır.

Kibirli insan, budalaca, herkesi kendinden aşağı görür, herkesin kendine saygı göstermesini, isteklerine boyun eğmesini bekler.

Bir gazetecinin içine düşebileceği tuzaklardan biri, kendini, izlediği veya konuştuğu “önemli” kişiler kadar önemli sanmaya başlamasıdır.

Gençliğimde, kendi mütevazi çapımda bu salaklığa yenik düştüğümü itiraf ediyorum.

Senin kibirli olacak neyin vardı ki, diye sorabilirsiniz.

O soruyu ben de kendime sordum ve kibirli olmamı gerektirecek hiçbir özelliğe sahip olmadığımı anlayınca “kibir” modundan “ben bir hiçim” moduna geçtim.

Ben de rahat ettim, çevremde bana tahammül etmek zorunda olanlar da.

Sadece kişiler değil, devletler de kibirli olabilir.

Çağımızda bunun önde gelen örneği, Amerika Birleşik Devletleri’dir.

Orada American Exceptionalism diye bir kavram var.

Exceptionalism “normların dışında, farklı, istisnai, ayrı olma hâli,” dir.

American Exceptionalism ise “Amerika’nın ayrıcalıklı veya müstesna olduğu” konseptidir.

Amerika’nın kendini diğer uluslardan üstün sayması bunun sonucudur.

Arkasında üç inanç var:

İlki, Amerikan tarihinin özünde diğer bütün devletlerinkinden farklı olmasıdır. Bir tek Amerikan İhtilali var. Amerika ilk “yeni” devlettir.

Bunlar, Amerikalılara has özgürlük, eşitlik, bireycilik, cumhuriyetçilik, demokratlık, laissez faire ideolojisini meydana getirir.

İkincisi, ABD’nin başka hiçbir ülkenin sahip olmadığı bir misyona sahip olmasıdır. Bu, demokratikleştirme amacıyla dünyayı değiştirme misyonudur (Amerika’nın Irak’a “demokrasi götürme” macerasını hatırlayın).

Üçüncüsü, tarihinin ve misyonunun Amerika’yı diğer devletlerden üstün yaptığı inancıdır.

Buna benzer bir inanç AKP’nin iktidara gelmesi ile Türkiye’ye de hâkim olmaya başladı.

ABD kendi tarihine tutunurken AKP’nin ideologları (Ahmet Davutoğlu bunların başında gelir) Osmanlılığa ve İslam’a yapıştı.

Türk “istisnacılığı”nın hikâyesi, sahip olduğu tarih ve dini inancın Türkiye’ye önce Müslüman dünyasında, sonra dünya arenasında liderlik rolü bahşettiğidir.

(İlginçtir ki bugün AKP’nin en büyük düşman addettiği Fethullah Gülen’in amaçlarından biri de tıpatıp böyle bir liderliktir.)

Türk ve Amerikan “istisnacılığı” arasındaki en büyük fark ise, her ne kadar her zaman işe yaramasa da, Amerika’nın devasa bir güce sahip olması, Türkiye’nin gücünün ise liderlik iddiası karşısında mütevazi kalmasıdır.

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR