Davet
adlı şiirinde, Nâzım Hikmet, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir
orman gibi kardeşçesine,” derken ormandaki ağaçların gerçekten
kardeşçesine yaşadığını bilmiş olamazdı.
Beşparmak’ın
ıssız bir yerinde, yaşlı, sessiz çamlar arasında yürüyorum.
Komşularının, hatta ormanın varlığından habersiz gibi duruyorlar.
Ama,
Peter Wohlleben’in kitabını okuduğum için, bunun böyle olmadığını
biliyorum. Ağaçlar birbirleriyle ilişki içinde olan “sosyal
yaratıklardır” . Yer altında, kökleri vasıtasıyla birbirleriyle temas
halindedirler ve gıda alışverişi yaparlar.
Ağaçlar bu alışverişi ya köklerini insanların elektrik sistemleri gibi enterkonnekte hale getirerek yapıyorlar. Ya da gıda alışverişi için yer altında yaşayan mantar ağlarını kullanıyorlar.
Mantar, ağaçlara bu iyiliği bedava yapmaz. Bir ağaçtan diğerine besin taşırken kendini de doyurur.
İsviçre’de neredeyse 490 bin metrekareye yayılmış, bin yaşında bir mantar var. Amerika’nın Oregon eyaletindeki mantarın büyüklüğü, 800 bin metrekare, ağırlığı 660 ton ve yaşı tahminen 2,200’dür. Bu mantar dünyadaki en büyük canlı organizmadır.
Wohlleben gezdiği bir ormanda dört veya beş yüz yıl önce kesilmiş dev kayının çotuğunun ( toprağın üstündeki bölümünün) diğer ağaçlardan aldığı besinle canlı kaldığını yazar.
Aynı cinsin ağaçları – arasında gezdiğim çamlar, mesela – kök sistemleri aracılığıyla birbirine bağlıdır.
Bu
bağlantı tesadüfi değildir – demek istiyorum ki, bir ağacın kökü
rastgele bir başka ağacın köküyle karşılaştığı için onunla bağlantı
kurmaz.
Ağaç kendi cinsinden olan ağacı köklerinden tanır ve onunla irtibat kurar.
Orman bir bütündür, karınca kolonisi gibi, birbiriyle bağlantılı bir süper organizmadır.
Besin, güçlü ağaçlardan güçsüz ağaçlara doğru akar.
Ağaçlar güneşten aldıkları enerjiyi besine dönüştürerek yaşarlar.
Bir
ağaç gölgede kaldığı için yeteri kadar beslenemiyorsa veya başka bir
nedenle cılız kalmışsa, çevresindeki diğer ağaçlardan destek alır.
Her ağacın bir hayır kurumu olmasının nedeni vardır.
Ağaç
bir orman değildir. Tek başına uzun bir yaşam sürmesi için gerekli
ortamı yaratamaz, rüzgarın ve diğer iklim koşullarının insafına kalır.
İdeal
ortam, aynı türün ağaçları birbirlerine bakarak bir koru veya orman
meydana getirdiğinde oluşur. En elverişli ekosistem o zaman meydana
gelir. Bu sistem iklimin sert etkilerini yumuşatır, suyun depolanmasına,
rutubetin üretilmesine yardımcı olur. Aksi takdirde güneş toprağı
kurutacak, rüzgar ormana nüfuz ederek ağaçları sökecek, bütün ağaçlar
zarar görecektir.
Ağaçlar arasında yardımlaşma, birçok hayvanda, örneğin fillerde olduğu gibi, herkesin yararına olduğu için vardır.
Her
ağaç, ağaç toplumu için elzemdir. Hasta veya bakımsız olanlar diğerleri
tarafından bu nedenle desteklenir. Bir gün sıra bir diğerine gelirse o
da destek alacaktır. Bu kardeşlik o kadar sıkıdır ki bazen bir ağaç
öldüğünde kökleriyle ilişki içinde olduğu ağaç da ölür.
Ticari
olarak kesilmek üzere veya orman yangınından sonra dikilen ağaçların
kökleri hasarlı olduğu için bu kök kardeşliğini kuramazlar. Bu nedenle
yanan ormanı, kendi haline bırakmak gerekir. Yirmi otuz sene içinde eski
haline doğal yollardan dönecek, daha sağlıklı ve uzun ömürlü olacaktır.
Ağaçlar,
insanlar gibidir: Ebeveyn ağaçlar çocukları ile birlikte yaşarlar,
onlarla haberleşirler, büyürken onları desteklerler, hasta ve zayıf
ağaçlara yardım ederler ve hatta bir tehlike belirdiğinde diğerlerini
uyarırlar.
Bütün bunlar size bilim kurgu gibi geliyorsa, şaşırmam.
Hayatını
ormanlarda geçirmiş olan Wohlleben’in kitabında bunlardan daha
şaşırtıcı ama hepsi bilimsel araştırmalara dayanan birçok bilgi var.
Wohlleben’in kitabını okursanız bir daha ağaçlara ve ormanlara eski gözlerle bakamayacaksınız.
Ve dünyadaki en temel gerçeği öğreneceksiniz: Yeryüzünde, canlı cansız her şey birbirine bağlıdır, aynı bütünün bir parçasıdır.
Peter Wohlleben. The Hidden Life of Trees. Almanca orijinalinden (Das geheime Leben der Bäume) çeviri. Türkçesi yok.