Zırrrrr.
Zırrrrrrr.
Zırrrrrrrrrr.
Simge 47 gün boyunca günde 16 saat durmadan yazıştığı Moris
Hesaplıyan’ın zilini çalıyor. Heyecanlı. Sonunda gerçek Moris’i görecek.
Yol boyunca onun ne kadar cana yakın, ne kadar sevgi dolu bir insan
olduğunu düşünüp durdu.
Kapıyı Moris açıyor.
Son yıllarda Türk roman dünyasında duyulan belki de en özgün ses olan
Melida Tüzünoğlu’nun son romanı “Cimri Cömert” böyle başlıyor. Ve
süratle bir Charlie Kaufman senaryosu gibi absürt hatta metafizik bir
boyut alarak 146 sayfa boyunca devam ediyor. Güzel bir rüyadan kabusa
geçisin hikayesi.
Simge’nin Moris’in maillerdeki adam olmadığını anlaması uzun
sürmüyor. Gerçek Moris çirkin. Pis. Kaba. Ve olağanüstü cimri. O kadar
nekes ki Simge susadığında ona su bile vermek istemeyecek. Acıktığında
ona sunacak bir şeyi de yok. Simge’nin açlıktan bayılmaması için ona
para verip bakkala yollaması gerekecek. Ama Moris o kadar hesabi ki
Simge’nin parası ile bile rahat alışveriş yapamayacak.
Moris’in dairesi kendi kadar acayip. Banyonun lavabosu minyatür. Battaniye konuşuyor. Laptop havada.
Simge Moris’in evinde küçüle, küçüle, molekül oluyor.
“Karşılıksız sevgi” bulmayı umarak Moris’e gitti ama her şeyi
“Hesaplıyan” adamın ona düş kırıklığından başka bir verecek şeyi yok.
Simge’den alacağı bir şey de yok. Web’den et ve kemik buluşmalara
geçmenin amacı olan seks bile ilgilendirmiyor onu.
Sonunda Simge Moris’in çoraklığından ve yavanlığından tiksinecek ve onu “delete” edecek.
Sırada... Zırrrrr, Zırrrrrrr, Zırrrrrrrrrr... Moris'in tam tersi olan
Mert İkramcıoğlu var. Mert müthiş zengin ve doğa ötesi cömert. “Neşesi
salonu çevreleyen aynalara pinpon topu gibi çarpıp dönüyor. Çarpıyor.
Dönüyor. Çarpıyor. Dönüyor.”
Simge
bu defa da büyümeye başlıyor. Pantolonunun paçaları diz kapaklarına
çıkıyor, gömleğinin kolları dirseklerine ancak yetişiyor, üç numara
birden büyüyen ayakları Mary Jane’lerine sığmıyor. Ama büyümesi
durmuyor. Saçı 76 metre oluyor, “savurdukça huuuu huuuu diye rüzgarlar
esiyor.”
Mert’in cömertliğinin sonu yok. Eve on kilo dondurma ısmarlıyor.
Lokantada Möet & Chandon şampanya. Konserde VIP bilet. Alışverişte
Simge’ye binlerce dolarlık Chanel çanta alıyor. Ankara-İstanbul uçağını
kaçırdıklarında New York’a gitmeyi öneriyor.
“İmkanlar artınca arkadaşlık ne kadar çabuk aşka dönüşüyor,” diye düşünüyor Simge.
Ama dönüşüyor mu? Mert’le New York’a gidecek mi?
Başında çekici bulduğu para bolluğu kısa zamanda anlamsızlaşıyor.
“Cimrilik komik, cömertlik ise trajikmiş,” diye düşünmeye başlıyor.
*
Pis ve zevksizlerin eline düşmüş;
kalabalık, yalnızı bol bir şehirde web‘de sevgi arayan sayısız insan
var. Ama orada hiç kimse, ya da hemen hemen hiç kimse, gerçek kendi
değil. Ve web, belki de, sadece, geçek hayatta yaşadığımız yalnızlığın
ve yalanların uzaydaki bir uzantısı.
İnsan gerçek hayatta bulamadığı sevgiyi orada bulabilir mi?
Tüzünoğlu, kendine has stiliyle, büyük bir ustalıkla ve acımasızca
kucağında bilgisayar, elinde akıllı telefon olan herkesin karşılaştığı
veya karşılaşacağı bu büyük soruyu deşiyor. Ama cevabı bulmayı okuyucuya
bırakıyor.
Benim bulduğum şu: İnsan kendini kendinden başka bir yerde bulamaz. Sevgi ise galiba şans işi.
---
CİMRİ CÖMERT Melida Tüzünoğlu APRIL Yayıncılık