Hiç kimse bizi burada zorla tutmuyor.
Kendi isteğimizle burada duruyoruz.
Özgürüz.
İstersek gidebiliriz.
Bir kutu uyku hapı. Uçurumdan aşağı. Bir kurşun.
Doğduğumuz andan öldüğümüz ana kadar vücudumuzun her hücresi bizi
yaşatmak için, çoğu zaman bize rağmen, bizden bağımsız olarak uğraşır.
Buna karşı durarak hayata son vermek kolay değil - yaşam en muazzam güç,
çünkü.
İnsandan başka kendini öldüren yaratık yok.
Balinalar? Balinalar kendilerini karaya vurup intihar ediyor
görünüyorlar ama bu doğru değil. Denizi onlar için çekilmez hale
getirerek kendilerini öldürmeye zorlayan biziz. Onlara yaptığımız,
arkasında durduğumuz kişiyi uçurumdan aşağı itmekten farksız değil.
Gerçekte, bütün canlıların arkasında duruyoruz ve her birini teker
teker uçurumdan aşağı yuvarlıyoruz, onlarsız hayatın ne kadar yalnız
olacağının farkında olmayarak.
İnsanın kendini öldürmesi zor ama imkânsız da değil.
Ama gitmiyoruz.
Buradayız.
Bizden bağımsız olarak çarpan kalbimiz bize sormadan, kendi kararıyla duruncaya kadar da burada olacağız.
Burası neresi? Herhangi bir yer. Dünyanın herhangi bir yeri aynı dünyadır ve herhangi bir insan aynı insandır.
Eğer burada isek burada nasıl
yaşanacağını öğrenmemiz lazım. Bu öğrenmeyi herkes bir başına yapmak
durumundadır. Herkese uyan bir giysi yok.
Her kişi “Ben nasıl bir insan olmalıyım, istemeden sahip olduğum bu
hayatı nasıl yaşamalıyım?” sorusunu sorabilir ve cevap arayabilir.
Kişi bu soruyu sormakta veya sormamakta, cevabını aramakta veya aramamakta ve ona göre yaşamakta veya yaşamamakta hürdür.
Bu soruların cevabını bulmak kolay değil.
Bulunan cevaplar doğru mu, bundan emin olmak da kolay değil.
Belki önemli hiçbir sorunun cevabı yoktur.
2500 yıl önce, eski Yunan’da, bugün “felsefe” dediğimiz şeyin
araştırmaya başladığı konulardan belki de en önemlisi bu soruların
cevaplarıydı.
Dinlerin verdiği veya vermeye çalıştığı da bu cevaplardır. Hazırlop
hayat felsefesi isteyenler bu dinlerden birinin inanıcısı olabilir. Ama
bu en iyi yol değildir.
Peygamberlerin zamanındaki dinler ile bugünkü dinler aynı değildir.
O zaman saf olan şeylerin bozuk versiyonlarıdır bugün sunulanlar.
Bunun böyle olduğunu anlamak için din adamlarına ve din adına yapılanlara bakmak yeter.
Hiçlik olabilirdi ama bir kainat var. Ben olmayabilirdim ama varım.
Yıldızlarla beni meydana getiren maddeler aynıdır. Ama onlar cansız ben
canlıyım.
Birisi bize karşılıksız bir milyon dolar verse bir ay oturup nasıl
harcayacağımızı düşünürdük ama en değerli şey olan hayatı en doğru nasıl
harcamamız gerektiğini düşünüyor muyuz?
*
Kainattaki en nadir şey hayattır. Ağaç, balık, hayvan, virüs her
canlı çok az bulunan bir şeyin kainattaki temsilcisidir. Bir canlı
görmek için kainatının bittiği yere gidip – eğer öyle bir yer varsa –
dünyaya geri dönmek gerekebilir.
*
Dünya ne ise odur. Başkalarını değiştiremeyiz. Ama kendimizi değiştirebiliriz.
*
İnsan dünyayla veya içinde yaşadığı ülkeyle veya o ülkedeki hükümet
biçimiyle barışık olmayabilir ama kendisiyle barışık olabilir.
*
Hayatı gözledim. Bilge insanları dinledim. Kitaplar okudum. Düşünceler düşündüm. Şunları buldum:
“Zarar Verme. Zarar alma. İyi ol. Dürüst ol. Karşılık bekleme. Okuma, öğrenme bitmesin. Dünyanın gürültüsünden, güruhtan uzak dur. Dırdır etmeden yaşa. Mümkün olduğu kadar çok zevk al. Ve ver.”