Bugün bahçede çalışırken şunun farkına vardım:
Bahçede çalışırken aklıma olumsuz düşünceler gelmiyor.
Türkiye’nin hali, Suriye’deki savaş,
göçmenler, Donald Trump, gözlüklerimin camını değiştirmem gerektiği,
terzinin pantolonumun belini beş santim dar diktiği, en sevdiğim atkımın
güveler tarafından kullanılamayacak kadar yenmiş olduğu, banyonun
elektrik prizinin çalışmadığı, tuvaletin akıttığı ...
Yaptığım işten başka bir şey düşünmüyorum.
Bahçede; çit, çiçek, ot, fidan, fide, ağaç gibi bir bahçe yaratığı oluyorum.
Kazıyorum, dikiyorum, söküyorum, taşıyorum, topluyorum.
Bazen mutfağa gidip su içiyorum veya bir-iki muz – yenmesi en kolay
zevkli meyve – yiyorum. Elma – hepsi aynı ağaçtan ama her birinin tadı
değişik – soyup dilimliyorum. Veya çay yapıyorum.
Geri bahçeye dönüyorum.
Yazı yazarken bir an gelir ki bir tek
kelime daha yazamam. Beynim samanlaşır sanki. O noktayı artık çok iyi
tanıyorum. Masadan kalkıyorum.
Bahçede böyle bir an yok.
Dört-beş saat aralıksız çalışsam da, yazarken her zaman muhakkak gelen o doyum veya sıkılma noktasına ulaşmıyorum.
“Her şeye göz hizasından bakmak lazım” derler. “Yerde olanlara da.”
Bitki dünyasında her şey yerde veya yere benzeyen yerlerde başlıyor -
hurmanın kesilmiş dallarının arkasındaki çukurlarda, ağaç kovuklarında,
tepe tacında, damlarda ve oluklarda biriken toprakta.
Yere çömelince, otların arasında, geçen yaz toprağa düşen siklamen
tohumunun çıkardığı ilk yaprağı görüyorum. Toplu iğne başından biraz
daha büyücek ama olgun bir yaprağın sahip olduğu bütün özelliklerine
sahip. “Ben de aranıza katılmaya geldim” diyor diğer kökü yerde
olanlara.
Yerden açık bir servi kozalağı kaldırıyorum. Biri hariç içindeki
bütün tohumlar dökülmüş. İçeride kalan tohum orada filizlenmiş. İçim
açılıyor onu görünce.
Bu servi ağacında yüzlerce kozalak, kozalaklarda binlerce tohum var.
Hepsi aynı anda yere dökülmez.
Dökülenler de, koşullar mükemmel olsa bile, hep birlikte, aynı anda, filizlenmezler.
Bunun nedeni tohumların içinde bulunan “uyuma” özelliğidir.
Tohumlar yere uyku halinde düşerler. İçlerinde bulunan uyandırma
mekanizmasının çalışıp onlara “filizlen” komutu vermesini beklerler.
Uyku veya “dormansi,” yerde düşen bütün tohumların aynı anda
filizlenmesini önleyerek dağılmalarına ve çevreye yayılmalarına fırsat
verir.
Tohumlar hep birlikte, aynı anda filizlenecek olsa aniden bastıran
kötü hava şartları tümünün telef olmasına neden olabilir. Veya hepsini
oradan geçmekte olan ot obur hayvanlar yiyebilir.
Uyuma, tohuma rakiplerinin daha az olduğu zamana kadar açılmadan bekleme fırsatı verir ve yaşama şansını artırır.
Tohum, ortamın çok soğuk, çok sıcak ve veya çok kuru olduğu dönemleri
de uykuda geçirir, filizlenmeye uygun koşulların oluşmasını bekler.
Tohumların uyku halinde ne kadar yaşayabilecekleri hakkında fazla bir şey bilinmiyor.
İsrail’de bir ören yerinde 2.000 yaşında olduğu belirlenen hurma
çekirdekleri bulundu.
Ekildiklerinde içlerinden biri filiz verdi ve
büyümeye başladı. Ne yazık erkek olan bu ağaç meyve vermeyeceği için yok
olacak.
İşte böyle. Orada, pek bir şey yapmadan durduğunu sandığınız ağaç,
sakin sakin binlerce tohum doğuruyor ve her birinin içine değişik
zamanlarda filizlenme komutu yazıyor.
Nasıl yapıyor bunu, bir muamma.
Bütün canlılarda, en azı insanda olmak üzere, öğrenildikçe insanı şaşırtan ve hayran bırakan bir akıl ve zeka var.
*
Kozalağın içinde filizlenen minik serviyi avucumun içinde taşıyıp
mutfakta içine su koyduğum küçük bir tabağa bırakıyorum. Yarın ekerim.
Her zaman olduğu gibi, eve, bahçeye çıktığımdan daha mutlu ve daha rahat dönüyorum. İçimde derin bir şükran duygusu.