27 Şubat 2016 Cumartesi

Hiçbir kar tanesi yanlış yere düşmez vesaire

İnsan düşüncelerin ürünüdür. Ne düşünürse o olur.
Mahatma Gandi

Öfkeli insan, her zaman, yapmaya muktedir olduğundan fazlasını yapabileceğini sanır.
Brescia’lı Albertano.

İnsan acımasızca hayvanları yok ettiği sürece sağlık ve huzur yüzü görmeyecek. İnsanlar hayvanları katletmeye devam ettikleri müddetçe birbirlerini de öldürecekler.
Pisagor

Budala konuşması, akıllı susması ile bilinir.
Pisagor

Terör yoksulların savaşıdır, savaş zenginlerin terörüdür.
Peter Ustinov

Kalem tutmak savaşta olmak demektir.
Voltaire

Çağımızın sorunu aptalların kendilerinden çok emin, akıllıların tereddüt içinde olmalarıdır.
Bertrand Russel

Başkalarını bilmek zekadır; kendini bilmek bilgeliktir. 
Lao Tzu

Ruhun hiçbir ihtiyacını tatmin etmek için para gerekmez.
Henry David Thoreau

Nereye gidersen git kendin oradasın.
Zen atasözü

Hiçbir kar tanesi yanlış yere düşmez.
Zen atasözü

Hayatının tamamını düşmanlarını öldürmeye adasan bile onları tüketemezsin. Ama öfkeni  bastırırsan gerçek düşmanını öldürmüş olursun.
Nagarjuna & Sakya Pandita

Kim ki öfkeli olana karşı hiddet göstermez, kazanması kolay olmayan savaşı o kazanır.
Samyutta Nikaya

İyilik inancın nişanesidir ve kim ki iyi değildir inançlı değildir.
Hz. Muhammed

Bir tek Müslümanı öldürmek Kâbe’yi taş be taş yıkmaktan kötüdür.
Hz. Muhammed

Şiddet kullanılarak elde edilen zafer yenilgiye eşittir çünkü geçicidir.
Mahatma Gandi

Şiddetsizlik dinimin birinci maddesidir.
Mahatma Gandi

Aşk iki ayrı gövdede yaşayan tek ruhtur.
Aristo

İyi yaşama sanatı ile iyi ölme sanatı  aynıdır.
Epicurus

Savaşın sona erdiğini sadece ölüler görür.
Plato

Resim sessiz şiir, şiir ise konuşan resimdir.
Plütark

Şu iki kelime dilden çıkarılabilseydi insan hayatı çok sakin olurdu: Benim, Senin.
Anaxagoras

Her şeyin tohumu diğer her şeyin içindedir.
Anaxagoras

İnsan çok düşünmeye ve az bilmeye  çaba göstermelidir.
Plutarch

Kötülük eden kötülük edilenden talihsizdir.
Demokritus

Tanının doğası, merkezi her yerde olan, çevresi hiçbir yerde olmayan bir dairedir. 
Empedoklis

Zaman insanın harcayabileceği en değerli şeydir.
Teoprastus

Hiçbir kadın bir erkek için her şey değildir.
Sybille Bedford

Güneş meşalelerin kralıdır.
Batı Afrika atasözü

Barış pahalıdır ama masrafına değer.
Kenya atasözü

Bir aslanın komuta ettiği koyun ordusu, bir koyunun komuta ettiği aslan ordusunu yener.
Gana atasözü

Tavsiye dinlemeyen lider lider değildir.
Kenya atasözü

Para kazan ama para seni kazanmasın.
Tanzanya atasözü

13 Şubat 2016 Cumartesi

Düşünüyorum, o halde?

Eğer düşünmek bir ağırlık kaldırma egzersizi olsaydı, beynim safi adale olurdu.

Yoruldum.

Düşünce sağanağına şemsiye olan meditasyon benim gibi düşünmekten yorulanlar için keşfedilmiş olmalı.

İşte, şimdi mesela. Neden bunları düşünüyorum ve yazıyorum,  kahvaltımı bitirip, bahçeye çıkarak yeni günü izlemek dururken?

Sabahleyin uyandığımda bu konu aklımda yoktu.

Financial Times’ın hafta sonu sayısında 1990’ların kült bilim kurgu dizisi X-Files’ın yeniden ekranlara dönüyor olduğuna dair bir yazı okumaya başlamıştım ki, aklıma geldi.
 
Aslında X-Files ile ilgili, yazıyı neden okumaya başladığımı da anlamış değilim. Bu diziyi hiç izlemedim. Yeniden hayata dönüyor olmasında beni ilgilendiren ne olabilir?

(Acaba X-Files’ı ısmarlasam mı? Bilim kurgu filmleri  seviyorum. Daha iyi ve ilginç dünyalar ve hayatlar hayal edilebilmiş olması umuduyla izliyorum onları. Ama çoğunlukla düş kırıklığına uğruyorum. İçlerinde gerçekten ilginç olanları çok az. Stanislaw Lem’in Solaris’i ve Philip K. Dick’in kitabından uyarlanmış Blade Runner dışında aklıma doğru dürüst bir şey gelmiyor. Bir de belki James Cameron’un Avatar’ı ve Stanley Kubrick’in A Space Oddesy’si.

Bilim kurgu filmlerin çoğu şiddet ve açgözlülüğün uzaya veya geleceğe yansıtılmasından başka bir şey değil. İnsanın hayal gücü kendiyle sınırlı. Başka dünyalar hayal edenler, çoğunlukla,  içinde yaşadığımız dünyayı başka dünyalarda hayal etmekten başka bir şey yapmıyorlar.)

Düşünce sürekli hareket halinde, varacağı yer belli olmayan bir trendir, katarına sürekli vagonlar eklenen.

Bazen bir yere varmış gibi olursunuz. İneyim artık dersiniz. Ama daha bu düşüncenin sonuna gelmeden düşünce süratle yoluna devam etmeye başlamıştır.

Düşünce kesintisiz. Basketbolda elden ele dolaşan, ama yere asla düşmeyen top gibi. Skor yok, hakem yok, ara yok. Bitmeyen yorucu, yorucu, yorucu bir oyun.

Her şey aklımızın içindedir.

Dışımızdaki her şey hem olduğu yerde hem aklımızdadır.

Bahçede, üzerinde 1875 yazan, yan yatmış, sarı yaseminle sarılı büyük bir küp var. Yerinde duruyor ama onu düşündüğümde aynı zamanda beynimde de var.

Belki de Alzheimer hastalığı bu ikili denklemin bir yarısının yok olmasıdır. Küp bahçede duruyor ama Alzheimer’lının aklından kayboldu. Onun aklı boş veya boşalmakta. Nasıl bir şey acaba? Düşünmeyen, kaydetmeyen, deposu boşalmış bir aklın sahibi olarak yaşamak?

*
Düşünüyorum ama daha önce başkaları tarafından düşünülmemiş şeyler mi düşündüğüm?

Alman edebiyatçı Goethe’nin (1749 –1832) dediği gibi “Aptalca veya bilgece olsun, geçmişte akla gelmemiş düşünceleri, kim düşünebilir?”

*
Düşünmüyorum o halde yokum. Belki de o kadar kötü değil. Belki de cennet o.

9 Şubat 2016 Salı

Olmayan birine mektup

Ozanköy

Havalar, o kadar da soğuk olmasa bile,  hala soğuk. 
 
Güneş az, bulut çok, yağmur az.

Öhhö öhhö öksürüyorum hala. Bu öksürük kolay kolay geçmez, diyorlar.

İki gündür çok sıkıcı yazılar yazmakla meşgulüm. İnsanların devlet halini almış şekli ve bu şekli almış olarak yaptıkları beni gittikçe daha az ilgilendiriyor. 

İnsanları seviyorum. Devletlerden nefret ediyorum.

İnsanların kadın olanlarını erkek olanlardan daha çok seviyorum.

Milli Piyango’dan küçük bir servet kazanıp yazı yazmayı bırakacağım günlerin özlemi içindeyim bu günlerde.

Kaç yıl oldu? Her Allah’ın, günü tap tap tap. Tap tap tap. Parmak ucu kanseri olacağım. 

Ama Milli Piyango’dan zengin olma şansım yok denecek kadar az. Bilet almaya üşeniyorum, çünkü. Ayrıca, biliyorum.  Bıraksam birkaç gün içinde yazı yazmayı özleyeceğim. 

Bırakılamaz bir alışkanlık oldu yazmak. Öğleden sonra uyumak veya ormanda, deniz kenarında dolaşmak gibi.

Üşümeye başladım. Kalkıp ateşe birkaç odun atayım. Bu defa Ahmet’in getirdiği odunlarda iş yok. Kolay kolay yanmıyorlar. 
 
Yarın belki uzun uzun bahçede çalışırım. Telefonumu yanıma almam. Maillerime bakmam. Haberlerde ne var merak etmem. Kazarım, ekerim, dikerim, sökerim.
 
Göremediğim kuşlar ötüp durur. Sesleri yanağa atılan bıçak gibi keskin. Bu kadar küçük yaratıklardan bu kadar büyük sesler nasıl çıkar? Bir gün araştırıp öğrenmeliyim. 
 
Ağaçlar da ilkbahara perende atmaya hazırlanır. Dutta yaprak, bademlerde tomurcuk, biberiyede çiçek. 
 
Bir arkadaşım “Bir çiçek açınca ona ‘Hoş geldin’ diyeceksin,” diyor. 
 
Bir de bahçeye çıkarken  düşüncelerimi evde bırakabilsem,  yemek masasının üzerine cep telefonunun, cüzdanın, bilgisayarın yanına. Ve ben yokken kedi gelip hepsini yese. 
 
Dışarısı her zaman içerisinden iyi. Bahçede her zaman mutluyum. Gördüğüm her şey gözlerime iyi geliyor. 
 
Rus şair Joseph Brodsky okyanusu, nehirleri, gölleri çok severmiş. Venedik’i de. Venedik üzerine Watermark  (Filigran) adlı bir kitap yazmış. Kedileri de çok severmiş. İkinci bir hayatım olsa onu Venedik’te bir kedi olarak geçirmek isterdim – fare bile olabilir, dermiş.
 
Ben? Ağaç olarak geçirmek isterdim. Çiçek bile olabilir. 
 
Brodsky  (1996’da, elli altı yaşında) Venedik’e gömülmüş. En hoşuma giden sözü şu: İnsan ne okursa odur. 
 
Öyleyse, okumayan insan nedir? 
 
Bir arkadaşımdan şu maili aldım: 
“Dün yağmur yoktu, torunumla dağlara gittik. Bol bol bağırarak istediğimizi haykırdık. Yankıyı fark etti, 'Babaanne benim sesimi taklit ediyor' dedi. 
 
Beş yaşında bir çocuk. Çocuklardan başka kimler böyle şeyler söyleyebilirler? 

Neden hep çocuk kalmıyoruz? Mutsuz evlerden kaçmak için mi büyüyoruz? 

Hafta sonu bir arkadaşımı bekliyorum. Umarım gelir. Yenilenirim. Üzerine temiz çarşaf serilmiş yatak gibi.

2020 - 2023


ZAMANSIZ YAZILAR