Bugün hasta gibiyim.
Başım ağrıyor. Ama fazla değil. Gözlerim yanıyor, ama biraz. Ateşim,
hem var gibi hem yok gibi. Yerini tam tespit edemediğim bir diş ağrım
var. Enerjisizim. Bugün her şeyi yapmak özel gayret gerektirecek.
Zaten canım hiç bir şey yapmak istemiyor. Ama çöpü dışarı çıkarmam
gerek çünkü yarın toplanıyor. Çorba yapmam lazım. Mercimekleri hasta
gibi olduğuma karar vermeden önce suya koydum.
Oysa bugün kendimi çok iyi hissetmem gerekiyordu.
Dün üç saat kadar yürüdüm. Denizin yaladığı kayalık bir patikadan
toprak bir yola çıkarak daha önce bulunmadığım bir sahile geldim. Kumda
gün doğarken yengeç yemeğe gelen bir tilkinin ayak izleri vardı. İnce,
hızla geçen bulutlar gördüm. Toprak yoldan köye geri döndüm ve geç bir
öğle yemeği yedim. Dönerken arkamda ufuk kıpkırmızıydı. Eve
vardığımda karanlık olmuştu. Erkenden yattım.
Rüyamda bir kabus gördüm. Viyana’da
bir otel odasındaydım. Eski karım ve onun hiç sevmediğim bir erkek
arkadaşı da yanımdaydılar. Genç bir Japon kadın bana masaj yapacaktı ama
beceremiyordu. Gitmesini istedim. “Memnun edemedim. Lütfen beni
cezalandırın” dedi. Gerek yok, dedim. “Lütfen. Aksi takdirde
gitmeyeceğim.” Yüzünde kararlılık vardı. Peki. Şu yoga hareketini on
defa yap, dedim ve ona kolay bir hareket gösterdim. Kapıyı çekip gittim.
Ertesi sabah hava alanına gitmek üzere eşyalarım almaya döndüğümde
odada beş altı dedektif vardı. Bir de kolları arkasında, konuşmadan
karşıya bakan üniformalı bir polis. Japon kadın balkonda yoga hareketini
yaparken donup ölmüştü. Ölümüne, cezalandırmak için onu balkona
kilitlememin neden olduğu düşünülüyordu. Karımın arkadaşı da ordaydı.
Dedektiflere “Biri alana gidebilecek, değil mi?” diye sordu. Diğeri
bendim ve ben havaalanına gidemeyecektim. Üniformalı polisin kollarıma
kelepçe takmak için orada olduğunu anladım. Karımım becerikli
arkadaşının, dedektifleri, kadını balkona kilitlediğime ikna ettiğini
tahmin ettim. Masum olduğuma inanılmayacaktı. Geri dönemeyecektim.
Hayatım bir hücrede geçecekti.
Polisler harekete geçerken rüya gördüğümü anladım ve kendimi
uyandırdım. Kabus bütün ayrıntılarıyla canlı, aklımdaydı. Ağrılığı
üzerime abanmıştı. Kendimi hasta gibi hissetmemin nedeni belki buydu.
E’yi arayıp ona rüyamı anlatmak istedim ama onu artık arayamazdım.
Acaba saçlarımı kestirmeye mi gitsem? Pedikür ve masaj da mı
yaptırsam? Sonra yüzmeye gitsem. Sonra uyusam. Üstümdeki ağırlık kalkar
mı?
Telefon çaldı. Kim olduğuna bakmadan açmadım.
Neden kendimi iyi hissetmiyorum? Bu acayip kabusu nereden uydurup gördüm?
Kalkıp gözüme damla damlatıyorum,
bir Panadol yutuyorum, mandalina yiyorum, dışarı çıkıp güneşte
oturuyorum. Ama kendimi daha iyi hissetmiyorum.
Acaba hasta gibi değil hasta mıyım?
Kabus aklıma geliyor. Ne anlama geldiğini düşünüyorum,
bulamıyorum. Senaryosunu yazdığımız, rejisörlüğünü kendimizin yaptığı
bir filmdir rüya. Ama çoğu zaman ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Bizden
çıkıyor ama bize ait mi değil mi belli değil.