Ozanköy
Acıktım, ama yemeye üşeniyorum.
Az önce, bir dilimini yiyip test ettikten sonra buzdolabına bir kavun koydum. Soğuyunca yerim.
İlginç değil mi? Kavunun nasıl çıkacağını bilmeniz mümkün değil.
Koklayıp olgun olup olmadığını anlayabilirsiniz. Az çok. Tatlı olup
olmadığını anlayamazsınız. Olgun ve tatsız olabilir. Az önce buzdolabına
yerleştirdiğim kavun hem tatlı çıktı, hem de amorti olarak rengi
kavuni. Turuncu ile pembe arası. Ve güzel kokuyor. Şanslıyım.
Karpuz seçmek daha da zor. İran karpuzu var. Kabağa aşılanmış karpuz
var. Genetiği değiştirilmiş karpuz var. Çekirdeksiz karpuz var.
Çekirdekten karpuz var. Gönen karpuzu var. Kim bilir, karpuzu andıran,
karpuz renginde olan, ama tadı karpuzdan başka her şeye benzeyen
bilmediğimiz ne karpuzlar var.
Eve hemen yatmak amacıyla gelmiştim. Alışverişten. Ama kaytardım. Financial Times’ın hafta sonu ekini okumaya daldım.
Hemen uyumama gerek yok, az sonra da uyuyabilirim. Az sonradan biraz sonra veya çok sonra da.
Uyandıktan sonra da denize giderim. Veya gitmem. Yok. Yok. Giderim.
Dün de yüzmedim. İki gündür yüzmüyorum aslında. Deniz dalgalı olduğu
için. Dalgalı denizde su yutuyorum. Ağzımdan ve burnumdan. E. dalgaya
paralel yüzersen su yutmazsın demişti. Yüzdüm. Ama işe yaramadı. Daha az
su yuttum, ama su yuttuktan sonra daha az ile daha çok arasındaki fark
çok fazla değil. Ürküttüğü kurbağaya değmez. Yoksa serçe miydi?
Belki kavunun soğumasını bekler, birkaç dilim yer, akabinde yatarım. Belki yatarım. Ben uyurken kavun soğur. Kalkınca yerim.
Belki denize gitmem de alışverişe giderim. Banyonun yanan ampulünü
değiştirmem lazım. Testere için vida. Terliğin timsah ağzı gibi açılan
altı için yapışkan. Belki önce alışverişe, sonra denize giderim.
Kalkıyorum. Yukarı çıkıyorum. Yastıkları, havalandırmak için koyduğum
pencereden alıp yatağa yerleştiriyorum. Cibinliği indiriyorum. Kulak
tıkaçlarımı takıyorum. Hemen uyuyorum.
Uyanıyorum.
Uyandığım kesin. Ama uyanmadığım kesin değil.
Gözlerimi açmadım. Küçük balıkların nerede olduğunu kestiremeyip bir o
yöne bir bu yöne giden büyük balık gibi bir uykuya, bir uyanıklığa
doğru yüzüyorum.
Aklımda nereden geldiği belirsiz düşünceler.
Bir evdeyim, bir bahçede, bir köyde, bir adada. Hiç olmayabilecekken
varım. Başka herhangi bir yerde olabilecekken, buradayım. Başka herhangi
bir zamanda yaşayabilecekken bu zamanda yaşıyorum. Adaya ilk insanları
getiren gemide olabilirdim. Keşke olsaydım. Ter kokulu. Sakallı.
Güneş yanığı. Sıska ve adaleli. Ve gözlüksüz. Dağlarda balta
görmemiş ağaçlar, derelerde insan tanımayan balıklar, ovalarda cüce
gergedan, leopar, tilki, havada kuş, kuş, kuş. Dünya güzel kokuyor.
Esinti ferahlatıcı. İçinde balıkların zıpladığı derelerin yanından
geçiyorum. Ağaçların arasından sahile yürüyorum. Üzerine basılmamış kum,
mavi göz kadar parlak deniz, olta bilmeyen balıklar. Dünya düz,
yıldızlar yakın. Din, ahlak, politika, suç, ceza yok. Sonsuz bir
özgürlük.
Dünya dört buçuk milyar yıldır dönüyor. On bin yıl önce gençti. Hayır beş bin. Hayır iki bin beş yüz.
Şimdi ölüyor.
Bu kadar hızlı nasıl olabildi?
Şansıma neden bunu görmek düştü?
Belki alışverişe gitmem. Denize de. Aşağıya inip bu konuda bir yazı yazarım.
Belki yazmam.