Geçenlerde öğle sonrası uykusundan sonra telefonumu açınca uzun
zamandan beri konuşmadığım eski bir kız arkadaşımın beni üç defa aramış
olduğunu gördüm.
Numarasını çevirdim ve hoşbeşten sonra neden aradığını sordum.
“Sen beni aradın,” dedi.
“Ben seni aramadım,” dedim.
“Beni sekiz kez aradın,” dedi. “Cevaben seni arıyorum.”
Telefonun hafızasına baktım. Haklıydı. Onu kısa aralıklarla sekiz kere aramıştım.
Daha sonra bu konuyu anlattığım on dört yaşında bir delikanlı “Popo araması yapmışsınız,” dedi.
“Efendim?”
“Amerika’da buna ‘butt call’ derler. Telefonunuzu arka
cebinize koyarsınız. Siz farkında olmadan açılır. Siz oturup kalktıkça
arama yapar. Genellikle konuşmak istemediklerinizi arar.”
Eski kız arkadaşlarım ikiye ayrılır.
Birinci kategoride beni bir gece ıssız bir sokakta kıstırıp
gözlerimin içine bakarak elleriyle yavaş yavaş boğduktan sonra küçük
parçalara ayırıp sokak köpeklerine atmanın hayali içinde yaşayanlar
vardır. En kalabalık kategori budur. Hatta, dürüst olmam gerekirse hemen
hemen hepsi bu sınıfa girer, demeliyim.
İkinci kategoridekiler daha yufka yüreklidir. Bunlar için boğma faslı yeterlidir.
Ama, dediğim gibi. Bunların sayısı istatiksel bir anlam ifade etmeyecek kadar küçüktür.
Sekiz defa aradığım bu eski arkadaşım, ikinci kategoriye giriyordu.
“Neyse, konuşmuş olduk,” dedim.
O da benim gibi AKP’nin medyadan kovdurttuğu gazetecilerden biriydi.
“Ne yapıyorsun,” diye sordum.
“Ben Instagram fenomeni oldum,” dedi. “Otuz bin izleyicim var.”
“Az daha “Instagram da ne?” diye soracaktım. Ama sormadım. İçimden
bir ses “Instagram’ın ne olduğunu bilmen gerekiyor, salak” diye
fısıldadı. Son anda frene bastım.
“Harika!” dedim. “Tebrikler! Para kazanıyor musun peki?”
“Hayır ama mesela ‘Bu lokanta iyi’ diye bir fotoğraf yolluyorum. O
lokanta haftalarca doluyor. ‘Bu kitap harika,’ diye kapağını
yayınlıyorum. Akşama kitabın baskısı tükeniyor.”
“Vay canına!”
Birkaç saat sonra Amerika’da yaşamakta olan kızım aradı.
“Baba, WhatsApp’ın var mı?”
Bu defa hazırlıklıydım. “WhatsApp da ne?” demeyi hayal bile etmedim.
“Hayır,” dedim.
“Olsaydı iyi olurdu. Sana bir defada on resim yollardım.”
“Ben bir defada on resim almak istemiyorum ki.”
“Böyle söyleyeceğini biliyordum.”
“Sormadan söyleyeyim,” diye ekledim. “Instagram’ım yok. Tweet hesabım yok. Linkedin’e linked değilim. Facebook’a da girmiyorum.”
“Tamam baba. Taş devrinde yaşamaya devam et.”
Facebook eskidi. Sıkıcı, reklama boğulmuş bir dedeler ve neneler
mecrası haline geldi. Tweet... Düşünmesi bile uykumu getiriyor.
Instagram, her ne halt ise, yakında onun da modası geçer.
“Sen farkında değilsin,” dedim kızıma. “Cool olan taş devrinde
yaşamak. Süper cool olanlar cep telefonu da kullanmıyor. Yakında
Amerika’da da başlar. ”